2 Kasım 2012 Cuma

Masum Değiliz



Pembe-sarı kitabı elime alıp bir gün boyunca sadece kapağını okşamıştım.Ve roman başlamadan ilk sayfaya bulut gibi yerleşen Celal Salik imzalı o epigrafı:

"Onlar yoksulluğun, para kazanmakla unutulacak bir suç olduğunu sanacak kadar masum insanlardı.."

Ağlamakla gülmek arasında sıkışıp kalan o tuhaf sesle Arda'yı aramıştım. Önce birlikte bağrışıp, sonra birlikte susmuştuk. Arda'yla beraber yarattığımız "alem"e nasıl da yakışıyordu bu adam. Heyecanlıydık ve bi'garip..

Bi'kaç gün önce Galatasaray Lisesi'nden sağa dönüp, ince bir yokuş indim. Dar sokaklardan geçtim, merdivenlerden aktım. Gece karanlığında mor gibi görünse de vişne çürüğü olduğunu fotoğraflarından bildiğim o evi buldum.

Evin karşı kaldırımında sigara içerken sesimin titremesi şüphesiz dumandan ya da Constantin'in boğucu siyah havasından değildi. Bir mucizeye tanık oluyordum. O an elinde kalın kitapları, üzerinde koyu renk trençkotu ve o koca gözlükleriyle Orhan çıksa karşıma ya da Arda beni arasa ya da ne bileyim kör karanlıkta saklanan dar sokaklardan aniden biri çıkıp beni kaçırsa, şaşırmazdım. Mucizeler kalp atışlarımızı hızlandırıp bizi kendi gerçekliklerine sürüklerken, içimizin yıldızları teker teker kopup gökyüzüne ulaşıyor galiba..

"İçeri"ye dair çok net anılarım yok sevgili okur. Yıldızlarımla birlikte aklım da gökyüzüne kaçmış olmalı. Beyaz duvarları, duvarlara yazılan alıntıları, tuzlukları, çatal bıçakları, sat-sat kültablasını, rakı bardaklarını ve biblo köpekleri, Füsun'a ait küpeleri,saatleri, elbiseyi, gözlerine yerleştirilen siyah şeritle gazetede çıkan kadınları, Füsun'un göründüğü caddeleri, parkları, yokuşları ve Meltem gazozlarını elbette hatırlıyorum.Çünkü onları hiç unutmadım. Görmeden önce görmüştüm onları..

Ziyarete gittiğim yer bir "müze" değil, başka bir dünyaydı. Tanrıcılık oynayan, yaratan, hiçe "can" veren, boşluğa karakter biçen bir adamın zihniydi ziyarete gittiğim. İşte tam da bu sebepten "beğenmek/beğenmemek" mevz-u bahis değil. Bakmak ve olabildiğince anlamaya çalışmak. Belki de sadece "ben burdayım!" demek..




Bu anlama telaşında gözlerimden silinmeyen iki şey var. İlki, çatıkatına çıkan merdivenin altında gördüğüm "Füsun'u Son Görüşüm". İkincisi, girer girmez beni karşılayan binlerce sigara izmariti. Gün gün, an an, cümle cümle.. İnsan bunun karşısında yıldızlarını gökyüzüne bırakmaz da ne yapar sevgili okur..

Böyle bir yazı nasıl bir sonsözle noktalanır inan bilmiyorum.

Belki bi iç çekiş,

Kendimizde olmayanı aradığımız doğrudur. Kemal, Füsun'da gördüğü o çocuk saflığının peşine düştü. Ben kaybettiğimi bildiğim için müzemin girişinde Arda'nın sesini duydum. Orhan, bu hayattan hepimizden daha fazla sıkıldığından yeni bir hayat yarattı. Ve adını "masumiyet" koydu..

Gitmen, görmen ve tüm o güzelliği içine nefes gibi çekmen ümidiyle..

Related Posts with Thumbnails