21 Haziran 2011 Salı

Insominia ya da Bunu Yapacağımı Biliyordun!

Gelirken senden ödünç aldığım, sayıları bir elin parmaklarını geçmez kitapların arasında, benim için en kıymetli olanın "aşk"tan en çok söz eden olduğunu şüphesiz ki biliyordun. Yanıbaşımda iki saat geçiren her fani bilebilir bunu. Bazı şeyleri anlamak için bir ömre ihtiyaç yok.. Ki uğruna ömür tükettiğimiz şeylere çoğu zaman vakıf olamayız biz.

Yolculukta harcamadım, eve sakladım Henry Miller'ı. Ne kadar huysuz ve vurdumduymaz olsa da, her insan biraccık huzur ister. Önce hava karardı, sonra içim. Kaffemi aldım yanıma, içimi susturdum. Başladım okumaya. Komik şeyler söyledi, güldürdü beni. Yazdıklarının çoğunda haklıydı. Aşkı çözmüş bu adam! Bunlar da benim avcuma düşenler;

"Tanrı aptalları korur ama hiç huzur vermez. Aptal, yarını hep yeni bir gün sanır -ama hiçbir zaman değildir.- hep aynı gün, aynı yer, aynı zamandır. Hava her zaman fırtınalıdır ve görüş mesafesi sıfırdır. Ortada ne tanrı, ne barış, ne güneş olmasa bile yine mucizelere inanır. Habire anlamını yadsıdığı şey ise kendisinin mucize olduğunu görmektir.


Aşk, gerçek aşk kendini tümüyle bırakmayı getirir mi? Bu hep soruldu. Birazcık da olsa karşılık beklemek insanca birşey değil mi? İnsan ille de tanrı ya da süperman mi olmalı? Vermenin sınırları var mıdır? İnsan sonsuza kadar kanayabilir mi? Bazıları sanki bu bir oyunmuş gibi stratejiden sözediyorlar. Kendini ele verme! Soğukkanlı ol! Geri çekil! Şöyle görün, böyle görün! Yüreğin yarılsa da gerçek duygularına ihanet et. Hep sanki hiçbir şeyden etkilenmiyormuş gibi davran. Aşk kırgınlarına verilen öğütler bunlar işte.


Peki sonra-------?"

12 Haziran 2011 Pazar

Kolaycacık Nosta

Herkes için "kolay" oldum / olmuşum ben sevgili okur. Dün uzuuun uzun düşündüm, biraz üzdüm kendimi. Olsun ama, üzülmediğimiz bi' dünya yok ki. Gerçi bundan milyon çeşit farklı dünya da olsa, ben illa ki her birinde üzülüp, kahırlara dert olacak bi mevzu bulurum. Neyse.. Konumuz bu değildi.

Arkadaş toplantılarında doğum hikâyelerinin anlatıldığı bölüm başladığında, annem hep beni ne kadar "kolay" doğurduğundan bahseder. Hiç acı çekmediğinden, onu zerre kadar korkutmadığımdan. Babam var bi' de bu kolaylıktan payını alan. Hiç sabahlamadım ben senin yüzünden, der. Ne zaman başın yastıkla kavuşsa hemen uyudun sen. Kolay büyüdü bu kız, değil mi hanım?! Şimdi, burdan bakınca kolay olduğu besbelli lakin, büyümekle aram her daim açık oldu. Ananem. Beni kuzuların kuzusu diye seven, kelimenin gerçek anlamıyla bağrına basan tek insan şu yeryüzünde belki de. O da bu "kolay"lığı bir meziyet gibi görüp anlatanlardan. Bir meyve tutuştururdum eline, senin gözün televizyonda reklamlardan geri gelmezdi, hiç ağlamazdın annen yokken der. Kolayca geçirirmişim zamanı. Sen benim için her şeyi kolaylaştırdın, der eski sevgili. Keşke o yemeği hazırcacık getirmeseydin önüme de birikte yapsaydık. Çok kolaydın hep.

Ben bunları her duyduğumda ve yeniden yeniden kafamda kurduğumda, duymadıklarıma da inandığımda bi'şey "çıt" ediyor içimde. Kolayca kırılıveren bir kolaylık bu. Sevmesi kolay, vazgeçmesi kolay, unutması kolay, alışması kolay.. İşte karşınızda tüm zorluklarını çöpe tıkan Nosta! Tralallalaa!!

Kolay evlat, kolay dost, kolay sevgili, kolay insan. Bunları ve elbette daha fazlasını düşündüm dün gece uzuun uzun. Bir hata değil belki bu, suç asla değil. Yaratılış meselesi galiba sevgili okur. Kolay olmakla bir zorum yok aslına bakarsan, benim derdim kolaylıkla basitliği karıştıran insana. Zor'landığım / zorladığım anlarda var. Onları sen bilmezsin sevgili okur. Onlar kendimle / kendimde.

Kucak kucak virgüller taşıdım sevdiklerime. Sen az buçuk bilirsin, ben son'lara dayanamam sevgili okur. Dolaplarla gezdim sırtımda, aradıklarını beraber bulalım diye. Ben çabaladım ey insan, ben içimdeki onlarca nosta'ya rağmen sırf senin için kolaylaştırtım yüzüne isteyerek baktığım hayatı. Sense çıkmış karşıma basitlikten dem vuruyorsun bugün. Ama yok. Karşı çıkmıyorum sana, kabullendim ben. Hem de gülümseyerek, "Sizin alınız al, morunuz mor / Hiçbirinizle dövüşemem / Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum!" diyen bir şiire inandım ben. Hiç zor olmadı, kolaycacık açtım kalbimi. Yine olsa yine yaparım!

7 Haziran 2011 Salı

Huzur


Bir oğlum olsun çok istedim sevgili okur, belki de ben bilmeden / görmeden olmuştur. Belki olmuştur da ben görmeden kaybolmuştur. 

Adı Huzur olsun istedim ama. Hani büyüdüğü vakit, "Huzur'la uyudum" desin gülümseyen bir kız çocuğu. "Huzur bizde abi, biraları kap, bize zıpla!" desin ağzı sağlam laf yapan delikanlı. "Huzur, derhal buraya geliyorsun!" diye çağırsın sevmediği öğretmeni. 

Olmaz di mi? Olmaz artık. Çok geç'in zamanını yaşıyoruz sevgili okur. Günaydın nosta, günaydın dünya'm!

3 Haziran 2011 Cuma

Barbe Bleue Gibi..



Zamanı durduramadım belki, ama akrebi kırdım. Zehrini akıttı. Hiç yoktan iyi. En azından zaman daha geç ilerliyor artık.
Sırlar geceleri sayıklamaktan korktuğumuz şeylerdir. La Joconde’u Louvre’dan çalmam gibi. Öte yandan bütün bir yılı mum çiçeğinin açmasını bekleyerek geçirmek kötü bir şeydir, çünkü o genellikle açmaz.
Dün gece, yeniden aklıma düştüğün de, bana okumam için bıraktığın tüm kitapları rengârenk kalemlerle boyayıp, sayfalarına balıklar, papatyalar, uçan filler çizip, içlerine “üzgünüm, ben yaptım” yazan bir not bırakmak istedim. Tabii ki kendi iyiliğim için yapmadım.
Çiçekler geceleri düşman, gündüzleri dosttur. Ama sen yine de olmayan kardeşin en sevdiğin kaktüsünü kırınca kızma ona. Çünkü o daha küçük. Onun yaptığı resimleri sakla, büyüyünce gösterirsin. Peki, çizmelerini yamamama izin verir misin?
Küçük öyküler yazamıyorsun değil mi? New Model Army’de dinlemezsin. Peki Don Camillo’ya gülüyor musun? Hiç samanlığın tepesinde boylu boyunca uzanıp yıldızları seyretmek istedin mi? (zatürre olmadan) Sorgusuz sualsiz çıkıp gelir misin? Hiç bilmediğin bir şarkıyı çalar mısın benim için?  Barbe Bleue gibi. Peki bana her gece Borges’in olağanüstü masallarından birini anlatır mısın?
Hasta mısın yoksa? Dur ben sana bir hikâye anlatayım, hemen geçer. Hangisini istersin? Koca karınlı benekli dinozorla, pembe kürklü maymunun aşkını mı, yoksa denizyıldızıyla denizkestanesininkini mi? Yerinde olsam denizyıldızıyla denizkestanesinin hikâyesini dinlemek istemezdim, çünkü o çok acıklı. Hikâyenin sonunda denizkestanesini çizip sobanın üstünde közlüyorlar. Bir de yosun ritminde dans eden balıkların hikâyesi var, ama onu ben de bilmiyorum.
Dün akşamüzeri Mikado’yu gördüm. Çöpleri topluyordu. Elinde bir çalı süpürgesi ve uzun saçlı faraş vardı. Ona baktığımı görünce, sinirli sinirli:
“Aşkınızı arıyorsanız onu ben süpürmedim,” dedi.
“Hiç olmayan şey kaybolur mu?”

1 Haziran 2011 Çarşamba

Derin Düşünce No: 7 / Karışmasın Kimsecikler, Daha Düşmedim Uçuyorum!


Ankara / Nosta Eli

  • Bir sevgili gibi yakama yapışan uykusuzluk, seninle iyi bir ikili olduk. Acırım yorganlara sarılarak geçirdiğim zamana!
  • Ankara! Çocukluğumun başkenti! Nasıl özlemişim seni, nasıl da sadık kalmışsın bana. Hiç değişmeden, hiç bozmadan kendini. O gri havana laf edenler mümkünse dönüşsüz bir yolculuğa çıkıp terk etsinler seni. Ki biz biliyoruz, her terk ediliş hüsran değildir.
  • İmge, Kızılırmak, Tenedos, Aylak Madam ve daha aklıma gelmeyen nicesi. Hayat öpücüğü verdiniz bana. Nefes oldunuz. Siz bilmiyorsunuz belki ama pilav tavuk satan amcanın gülümsemesi bile kayıtlı hafızamda.
  • İnsan boyunda bir gözyaşı damlası değilim artık. Umut bu cümlenin içine saklanmış. Baştan söyleyeyim de bi ' de aramak için yorulmayalım. Orda bi ' yerde duruyor, gün gelir gösterir elbet kendini.
  • Vicdan azapta gerek.
  • "Olmayan şeyleri yaşama geçirme ve gerçekte var olmayan bir dünyanın varlığına başkalarını da inandırma eylemi" düzenlemeye karar verdim. Yolumuz uzun ey insan! Düş peşime!
  • Ankara'dan ziyade, Ankara'da yaşayan nosta'yı özlemişim ben. Kaybolma endişesi, durak kaçırma telaşı, hava kararırsa korkusu yok. Benim karanlığım, benim gökyüzüm! Her yer tanıdık, her yer benim! Güvendeyim.
  • Gidiş ve dönüş yolunda hiç susmadan, es vermeden Teoman eşlik etti bana. Enfes şarkılar, hani anlatmaya kalksam, beceremez susarım. Sen de dinle, en çok hangisini sevdin sonra söyle bana. Merakımı yollarına seferber etmeyeyim..
  • Yeniden İzmir. Olsun ama. Hafızam buram buram Ankara kokuyor!!
  • "Uyan, nosta! Uyan!" dediniz uyandık bizde. Artık biliyorum, bu dünyada gülümseyen kediler yok. Ama insanlar neden durmadan büyüyüp küçülüyor?!
  • "Tüm iyiliğin filmlerin iyi bitmesini istemek / ama bu kente gelirsen unutma beni ara / sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım / öfkem geçer dinle yüzümü sevgiyle bakarım / kimse değil seni yalnız ben anlarım." böyle diyor Osman Konuk. Ben Osman'dan yanayım.
Related Posts with Thumbnails