1 Mart 2013 Cuma

Ben Senin Gördüğünü Yaşamıyorum ki..



"Aşk, ille de her şeye rağmen yaşanan, akıldışı bir kurgu değil mi? ne kadar çok şeyi karşısına alırsa o kadar büyüyen bir söylence değil mi aşk denildiğinde bizi titreten o duygu vaadi? aşk, olsa olsa bir suç ortaklığının ülküleştirilmiş adıdır. dünyanın onayıyla kutsanmış olan duygusal birlikteliğin adı değil. aşk, huzursuzluktur. kaçınılmaz olarak muhalefettir. aşk, resmi olanın, meşru olanın uzağında kendimize kazdığımız bir dehlizdir. ne kadar derin olacağı öncelikle kendi düş gücümüze, hemen sonra da yaşamaya talip olduğumuz aşkın uğrayacağı saldırıların şiddetine bağlıdır. aşk, bir paranoya örgütlenmesidir aynı zamanda.." diyor Yıldırım Türker aşk için. Bu film için söylenmemiş olsa da, bu filmi özetleyen belki de en güzel söylem bu.

Leyla -elbette adıyla müsemma- porno film çekerek yaşayan, hap bağımlısı, bir "garip"kadın. Ailesine Almanya'da yaşadığını söylemiş, olmayan kocasından boşanmış, yurda dönmüş. Paraya değil, yalnızca biraz huzura ve baş ağrısının dinmesine ihtiyacı var. Olmayacak şeyler değil bunlar, ama olmuyor. Olacak gibi olduğunda bile Leyla inanmıyor, huzurun arkasında duran ve canına kast eden o kara gerçeğe ihtiyacı var.

İzzet -elbette adıyla müsemma- genç bir adam. Annesine eziyet eden babasının, annesi tarafından öldürülmesine tanık olmuş. Bir gece vakti ve çocuk. Susarak affetmiş annesini. Aynı evde, babası olmadan, tombik ve vücudundan utanan bir kızkardeşle birlikte yaşıyor, ortayaşlı kadınlarla yatıyor, ona verilen kusursuz güzelliği yani vücudunu satıyor, karşılığında para alıyor. Bu kafa yoracak bi'şey değil.

Bu iki karakterin yolu boş bir apartmanın, basit bir dairesinde kesişiyor. Bir mutfak, iki başka adam, bir kamera. Porno film. Ardından gelen vicdan muhasebesi, erkeklik gururu ve yokluğun ve acının getirdiği aşk.

"Ben senin gördüğünü yaşamıyorum ki.." yazıyor küçük puntolu harflerle filmin afişinde. Buradan yola çıkmalı..
Related Posts with Thumbnails