13 Aralık 2012 Perşembe

Vefat


"...ben susunca gidersin biliyorum, ben konuşurken kaçanlar da oldu, bana roman yaz diyenler de oldu, hayatım roman olduğu için yazmıyorum, onu ben yaşarken okuyun, ben oyun yazıyorum, bir gün sonraya çıkabilmek için ve güneşin bir gün daha doğmak üzere olduğunu görebilmek için her gün yeni oyunlar icat etmek zorundayım..." 





2 Kasım 2012 Cuma

Masum Değiliz



Pembe-sarı kitabı elime alıp bir gün boyunca sadece kapağını okşamıştım.Ve roman başlamadan ilk sayfaya bulut gibi yerleşen Celal Salik imzalı o epigrafı:

"Onlar yoksulluğun, para kazanmakla unutulacak bir suç olduğunu sanacak kadar masum insanlardı.."

Ağlamakla gülmek arasında sıkışıp kalan o tuhaf sesle Arda'yı aramıştım. Önce birlikte bağrışıp, sonra birlikte susmuştuk. Arda'yla beraber yarattığımız "alem"e nasıl da yakışıyordu bu adam. Heyecanlıydık ve bi'garip..

Bi'kaç gün önce Galatasaray Lisesi'nden sağa dönüp, ince bir yokuş indim. Dar sokaklardan geçtim, merdivenlerden aktım. Gece karanlığında mor gibi görünse de vişne çürüğü olduğunu fotoğraflarından bildiğim o evi buldum.

Evin karşı kaldırımında sigara içerken sesimin titremesi şüphesiz dumandan ya da Constantin'in boğucu siyah havasından değildi. Bir mucizeye tanık oluyordum. O an elinde kalın kitapları, üzerinde koyu renk trençkotu ve o koca gözlükleriyle Orhan çıksa karşıma ya da Arda beni arasa ya da ne bileyim kör karanlıkta saklanan dar sokaklardan aniden biri çıkıp beni kaçırsa, şaşırmazdım. Mucizeler kalp atışlarımızı hızlandırıp bizi kendi gerçekliklerine sürüklerken, içimizin yıldızları teker teker kopup gökyüzüne ulaşıyor galiba..

"İçeri"ye dair çok net anılarım yok sevgili okur. Yıldızlarımla birlikte aklım da gökyüzüne kaçmış olmalı. Beyaz duvarları, duvarlara yazılan alıntıları, tuzlukları, çatal bıçakları, sat-sat kültablasını, rakı bardaklarını ve biblo köpekleri, Füsun'a ait küpeleri,saatleri, elbiseyi, gözlerine yerleştirilen siyah şeritle gazetede çıkan kadınları, Füsun'un göründüğü caddeleri, parkları, yokuşları ve Meltem gazozlarını elbette hatırlıyorum.Çünkü onları hiç unutmadım. Görmeden önce görmüştüm onları..

Ziyarete gittiğim yer bir "müze" değil, başka bir dünyaydı. Tanrıcılık oynayan, yaratan, hiçe "can" veren, boşluğa karakter biçen bir adamın zihniydi ziyarete gittiğim. İşte tam da bu sebepten "beğenmek/beğenmemek" mevz-u bahis değil. Bakmak ve olabildiğince anlamaya çalışmak. Belki de sadece "ben burdayım!" demek..




Bu anlama telaşında gözlerimden silinmeyen iki şey var. İlki, çatıkatına çıkan merdivenin altında gördüğüm "Füsun'u Son Görüşüm". İkincisi, girer girmez beni karşılayan binlerce sigara izmariti. Gün gün, an an, cümle cümle.. İnsan bunun karşısında yıldızlarını gökyüzüne bırakmaz da ne yapar sevgili okur..

Böyle bir yazı nasıl bir sonsözle noktalanır inan bilmiyorum.

Belki bi iç çekiş,

Kendimizde olmayanı aradığımız doğrudur. Kemal, Füsun'da gördüğü o çocuk saflığının peşine düştü. Ben kaybettiğimi bildiğim için müzemin girişinde Arda'nın sesini duydum. Orhan, bu hayattan hepimizden daha fazla sıkıldığından yeni bir hayat yarattı. Ve adını "masumiyet" koydu..

Gitmen, görmen ve tüm o güzelliği içine nefes gibi çekmen ümidiyle..

11 Ekim 2012 Perşembe

Derin Düşünce No: 13 / Sonbahar'da




  • Ankara bugün parçalı bulutlu, uzun uzuun kaffaltı yapmalık bir sabahı yaşıyor. Kar gelsin diye beklerken, yağmurlara alışma mevsimini yaşıyoruz.
  • Çok kaffe içtiğim için üzülüp, kivi oraleti almış bana. Tadı öyle güzel ki.. Kokusu yazı hatırlatıyor, tadı şefkati..
  • Dün kırtasiyeye gidip 24'lük pastel boya aldım, 6 tane de dev ölçülerde resim kağıdı. Klimt'in resimlerini kendimce çiziyim dedim. Hiç de fena olmadı. Turuncu ve sarım bitmek üzere. Tek şikayetim bu.
  • Bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Ne demeli, nasıl anlatmalı bilmiyorum. Kadın gözüyle izlemek lazım  bu filmi ya da sahiden kadın olmak lazım. Annesinden sigara paketini saklayan bir genç kızın, "anne ben hamileyim" demesi imkansızken, sürekli büyüyen bir karnın mezurayla ölçülmesi.. Naif şeyler bunlar, hüzünlü şeyler..
  • Büyük beklentilerle okumaya başladığınız kitabın "foss" çıkması nasıl bir hayalkırıklığı.. Üstelik böyle güzel bir adı varken. Kitabın beni mest eden tek bir tarafı vardı, Nevzat Başkomiser ve Behzat amire yaptığı göndermeler. Onlar da olmasa....
  • Le Monde'un yüzyılın kitapları listesi yayımlanmış, kaçını okuduk kaçı beklemede..
  • " Ümit öylece kaldı da ümit edeni söyle kim aldı.."diyor o şarkıda.
  • Bugünlerin yaşama sebebi, Geleceğin Aslanı ödülünü alan Ali Aydın'ın Küf, adı yeten Reha Erdem'in Jin, yürüyüşüyle bile "ben sanat filminden anlamam" diyen ama kralını yapan Onur Ünlü'nün Sen Aydınlatırsın Geceyi adlı filmleri. Vizyon tarihleri belli olmasa da beklemek güzel..
  • "Hani şarkılar vardır dilini bilmediğin / bir tek sözcüğü bütün bir hayatı anlatır sana" Şair dizelerinde bu şarkıdan bahsetmiş..
  • Güzel şarkılar dinle sevgili okur, işine odaklandığın dikkatle gökyüzüne de odaklan. Her şey orda. Sır da, gerçekte, dua da, ses de, sessizlik de orda.

18 Eylül 2012 Salı

Yeniler Bi Adım Öne Çıksın

Yaz geçiyor, sevgili okur. Her şey gibi, "kendine ait bir yaz" da bitmek üzere. Evde oturmalar, kar yağsın diye dua etmeler, renkli battaniyelere sarınıp kadeh tokuşturmalar ha başladı ha başlayacak.

Yaz için stoklanan kitapların da sonu gelmek üzere. Eylül'ün de gidişiyle kimsesiz kalmamak için yine aldık kalemi kağıdı elimize güzel bir liste yaptık. Birazdan görüceğin kitaplar henüz okunmadı, ama kışlık planlarına eşlik etsin diye seninle paylaşıldı. Okunan arka kapak yazıları, yazar hayatları, sayfa kokuları gösterdi ki bu kışı birlikte geçireceğiz.

Buyrun salona geçelim,

Siren Yayınları
Salvador Plascencia
Çev: Begüm Güzel
224.sy

Yazı bu kitapta "matbu bir ses" gibi duruyormuş efem, öyle söylüyorlar.

"Kelimeler birer yara izi gibi tutunacak kağıda"





Tembel Hayvan Yayınları
Mike Segretto
Çev: Cihat Taşçıoğlu
176 sy.


"Bu kitabı son müsveddeleri dikkatle okurken yüzüne yerleşen tiksinti gerçekten ilham verici olan anneme adıyorum.."





İletişim Yayınları
Akif  Kurtuluş
271 sy.

En hevesli okuyacağım kitaplardan biri. "İlk cümle"nin aşkına değil sadece, bu kitap bir aşk romanı, ümitsizlikle büyüyen bir aşkın romanı. Bakın ilk cümlesine, ne inandırıcı ve ne çok mut dolu..

"Hayır, bu kez başka türlü olacak."




İletişim Yayınları
Tarhan Gürhan
71 sy.

Bir alkol/süzlük güncesi, üzerine delilik ve merak serpiştirilmiş bir başlama ve bırakma hikâyesi. 

"6. Mart. 2001 / Dikmen
Boşluğu ve perişanlığı sızdırıyor günler sadece.."




Metis Kitap
Svetlana Boym
Çev: Yiğit Yavuz
328 sy.

Yıl 1939, Paris'te bir Rus göçmeni. Avrupa, Rusya'da yaşananları sadece "heyecan verici" olarak yorumluyor. Köksüzlüğü ve entelektüelliğiyle tanınan Nina hiç bilmediği bu topraklarda bir cinayete kurban gidiyor. Bu cinayetin peşinden giden Tanya'nın öyküsünü okuyacak gibi duruyoruz biz de. 




Süveterli sürüler çobanlarını izlemeye devam etsinler sevgili okur, biz kitaplarımızı "hüüüp" diye içimize çekelim. Sımsıcak bir kış elbette mümkün..

16 Eylül 2012 Pazar

13 Eylül 2012 Perşembe

Gidelim Buralardan, Dayanamıyorum

Günlerden keyif, mevsimlerden akşam soğuk olur ceketini yanına al, senelerden mutluyuz.

Geçen pazar kafferengi yumuşacık bir kanepenin üzerinde birbirinden farklı üç kadının hayatını izlemekle geçti. Filmler bittikten sonra anladım her şeyi. "Hep sonradan.." Giriş, gelişme, sonuç gibi bi'şey oldu, aklım şaştı düşündükçe. Tesadüfen seçilen üç film, yepyeni bi öykü yarattı kendince. Nosta mest oldu.

1. Bölüm (Giriş): Lola Versus



Lola, aşık olduğu adam tarafından parlak bir yüzükle ödüllendirildi ya da öyle sandı. Lanetin başlangıcını sezemedi. Her şey bir (1) günde oldu. Yatak boş, kendi sarhoş, ruhu umutsuz.

Fransız edebiyatıyla ilgileniyor, tek hayali tezini bitirmek. "Sessizlik ve Mallermé" hakkında yazmak sandığından çok daha zor. Hele yalnızken, cips ve çikolata yemekle bu kadar meşgulken, terk edilmişken. Dostlarla kavgalar edildi, tuhaf erkekler denendi, yollarda içkiler içildi, sarhoş olunup küfürler edildi, anneyle dertleşildi, babaya sığınıldı. Hiç biri kâr etmedi, yine görüşüldü terk eden sevgiliyle. Yılların birlikteliği tek geceye indi. Ve bu acınası sürünceme Lola'nın yeni bir hayata karar vermesine kadar uzadı gitti.


2. Bölüm (Gelişme): Away We Go



 Lola yeni hayatına başlamış (ilk aşklar hep mutsuz biter zaten) ve adı Verona olmuş, sol parmağına yüzük takmamaya kararlı, çok mutlu. Böylesine bir aşkı hayal bile edemezdi. Ve bi gün hamile kaldığını öğrendi, hiç tereddütsüz bebeğini dünyaya getirmeye karar verdi. Bazı sabahlar ağlayarak uyandı yine de "biz bu birbirini sevmeyen insanların dünyasında nasıl ayakta kalıcaz.." diye söylendi, sevdiceğinden güç aldı.

Bir sabah taktı çantasını koluna yollara düştü. Sevdiği insanların yaşadığı şehirlerde kendine bir yer edinmek istedi, çocuğunu sevmeyen anneler gördü, bi'türlü anne olamayan kadınlar tanıdı. Bebeği için endişelenen sevgilisini yatıştırdı. Hep sevdi, çok sevdi..


3. Bölüm (Sonuç): Rabbit Hole


Alt üst olmuş bir dünya. Artık adı Verona değil, bundan böyle Becca. O delice aşık kadından geriye bahçesiyle ilgilenen ve sadece gerektiğinde kısa cümlelerle konuşan mutsuz bir kadın kaldı. Bebeğini kaybetti çünkü. 4 yaşında, yeni yeni resim çizmeye başlayan o muhteşem şey geldiği kadar çabuk çıktı dünyasından.

Artık her şey çok anlamsız, kocasının davranışları, annesinin onu sahiplenişi hatta kız kardeşinin hamile kalması bile onu sinir ediyor. Böylesine yıkık bir dünyada ayakta kalmak çok zor. Tutunacak tek bir dal var şimdi, bebeğinin "kazara" ölümüne sebep olan o genç adamla yaptığı sohbetler.



Kadınların bir çuval dolusu umutla, elleriyle, gözleriyle ince ince inşa ettikleri bu dünya her filmde yeniden yıkılsa da ayakta kalmanın yolu kör karanlıkta bile bulunuyor. Bi yerinden çekiştiriyor yaşam seni illa ki..

21 Ağustos 2012 Salı

Bay Klimt'e Saygı



Şu gördüğün altın paralar, Klimt'in 150. doğum yılı nedeniyle Avusturya tarafından çıkarılmış. Bir yüzünde Klimt, diğer yüzünde Adele var.

"Klimt'i anladık da Adele neyin nesi?" diye iç geçirenler olabilir.

Klimt  başka hiçbir kadını  iki kez resmetmedi ve yüzlerce deneme çizimi yaptığı Adele kadar hiçbir kadına zaman ve dikkat ayırmadı. Ama bence Adele'nin şansı bunlar değil. 1925'te öldüğünde ne Nazilerin Avusturya'yı işgal ederek kocasının resimlerini yağmaladıklarını gördü ne de kocasının işgal sonrası resimlerini ardında bırakarak kaçmak zorunda olduğunu.

Uzun lafın kısası Adele şanslı bir kadın, Klimt ise ölümü yenmiş, faşizm düşmanı, biraz hovarda, hayli yetenekli bir ressam. Para konusuna gelirsek, şu olayı görseydi Klimt pek sevinmezdi herhalde. Olsun, biz herkes adına çok sevindik!




19 Ağustos 2012 Pazar

El Öpenleriniz Şok Olsun



Bu sabah baykuşlar çalmış olsun kapını. Gülümseyen şiirler ikram etsinler sana selam sütlaç yerine. Bi sayfa Can Edip Sever, bi mısra Haydar Ergülen ye tıka basa. Cebini değil de ruhunu- evet, ruh vardır.- doldurduğun bi bayram olsun!

"Gerçek" bi bayram olsun!

Ve ben bayramı bahane ederek o çok yakışıklı adamlarla, çıtkırıldım han'fendileri defalarca öpüyor, çikolatama, şiirime, şarkıma geri dönüyorum..

Sevgimle kal cânım okur!

5 Temmuz 2012 Perşembe

Sesli Sinema / Ve Şimdi Haberler




Şehir trafiğinden, Serdar Ortaç şarkılarından ve Ankara havasından kurtulmanın tadını çıkardığım şu güzel günlerde "varlığım sinemaya armağan olsun" düsturunu benimsemiş halde nefes alıyorum.

Pınar'la birlikte düzenlediğimiz (zaten iki katılımcı var. ben ve pınar) "Yaz İyidir Film Festivali" kapsamında her akşam 23.00'de bir Avrupa filmi (ama mutlaka Avrupa filmi) izliyor, sonrasında balkona çıkıp sigara eşliğinde sohbet muhabbet kısmına geçiyoruz. Festivale film bulup gecelerimizi şenlendirmek adına ne kadar sinema dergisi varsa aldık okuduk, hayret edip sevindiğimiz haberleri sana yazmak da bana düştü canım okur..

Ve şimdi haberler,

  • Dr. House'ın bitimiyle oyunculuğu bıraktığını söyleyen Hugh Laurie, Robocop'un yeniden çevriminde "kötü adam"ı canlandıracakmış. Ben şahsen derinden bi ohhhh çektim.
  • Açlık Oyunları'nın devam filmi olan "Catching Fire" da yer alması için şahaneler şahanesi Philip Seymour Hoffman'a teklif gitmiş. Kabul etmese de bi bayram etsem.
  • En baba yönetmen Cronenberg'in Şark Vaatleri'nin devamını çekecek imiş. Yeni film de 2013'de vizyona girecek imiş. Kadro aynı, yönetmen aynı. Merakımdan ölsem ben de.
  • Nazi Almanyası'yla ilgili bir film çeken Goerge Clooney bu filme ara vermiş, Küba Devrimi'nin görünmeyen kahramanları anlatacağı yeni bir filme başlamış. Filmin adı "The Yankee Commandante" olucakmış. Bu arada ben seviyorum Clooney herifi.
  • Sinema dergilerince yılın en iyi filmi "Moonrise Kingdom" seçilmiş. Bruce Wills'e tahammül etmek zor olsa da  izleyelim arkaaağşlar!
  • Marilyn Monroe'nun hayatını filme çekmeye yemin eden Brad Pitt, yönetmen olarak Andrew Dominki'i  seçmiş, kendisi filmin yapımcılığını üstlenmiş. 
  • Yıllar geçse de üstünden unutamayacağımız yakışıklı Ryan Gosling yeni filmi" Only God Forgives" ın çekimlerini hemen hemen bitirmiş. Ne de iyi etmiş. Drive'ı üç kez seyrettik, yeni bi'şeyler istiyoruz!


24 Haziran 2012 Pazar

Yaz'amayışın Hayırlı Sebepleri



Ankara'nın karlı, rüzgarlı ve bolca efkarlı günlerinden, İzmir'in Pınar'lı, güneşli, şefkatli havasına zor attım kendimi. Uzuuunca bi zaman sonra "kendim"deyim. Çocuk bağırtıları, sınav telaşı, kaffaltısız sabahlar yerini kahkahalı sohbetlere, öğleden sonra şemsiye altında yapılan pembe gölgeli kaffe keyiflerine, alkışlarla söylenen şarkılara, yüzük, gelinlik, davetiye seçme telaşına bıraktı. Yalnız hayatın son zamanları yaşanırken, adli sicil kayıtları, alacak verecek hesapları kapandı, geçmişin karanlık gölgeleri unutuldu, gitti.. Çok şükür gitti.. 


Filmler, kitaplar, yağmur yüklü şarkılar ve o  anlamsız telaş rafa kalktı bi süre. Bi'şeye geç kalmışlık hissinden yazla birlikte kurtulurken Pınar'la güneşin şefkatli kollarına bıraktık kendimizi. Hayallerimi üstüne yıkacak esmer bi delikanlıyı da "koca" yaptım ki kimseler keyfime değmesin!

Nosta, "yeni" evinden yazmaya devam edicek,
ama şimdilik kumsalda şeftali kokan çayımı yudumlayarak gülümsememe izin verin!

Sevgimle kal canım okur..

n.



24 Mayıs 2012 Perşembe

Sonra Yine Sevişiriz



Küçükİskender'içoksevenler familyasından değilim. Lakin "sevmiyorum" da diyemem. Hele bi'kaç mısrası var ki, ne zaman aklımıza gelse, aklım durur, zaman durur, her şey bir tükürük olur, yutarım. Kaç insan bir cenazeye çelenk yerine orman göndermeye cesaret edebilir ya da kaçımızın aklına geldi o çok sevdiğimizle abanoz bir kaşıkla tahin ve pekmez gibi birbirimize karıldığımız, balıkçı tezgahlarının mezarlık olduğu şiiri hiiiiiiç hatırlatmıyorum.

Psikeart'la yaptığı söyleşide şunları söylemiş hazretleri.
Roman yazıyor.
Dikkat çekici.
Konuyla yakinen ilgiliyiz.
Selam olsun 21. yüzyılın trajik aşklarına!
"sonra yine sevişiriz adlı bir roman yazmayı planlıyorum: her şeyi arzunun bitmeyeceği düşüncesine bağlayarak hayatta kalan bir çiftin öyküsü; 'önce birbirimizi paramparça edip ayrılalım, sonra nasılsa yeniden sevişebiliriz.' felsefesi milli bir yol diye adlandırılmamalı; bu, artık tüm dünyanın içtenlikle benimsediği, vahşi kapitalizmin sunduğu saçma sapan kokteyl; hatta aperitif niyetine, açlığı körüklemek için dayatılmış bir görüş. 'sevişerek ilişkiye başlayanların ayrıldıktan sonra da bir araya gelip yine sevişme' ihtimalinin arzuyu nasıl anlamlandırdığını, doğanın insandan bir türlü neden vazgeçemediğini işaret ettiğini savunanlardanım galiba. çünkü doğada terk ya da ayrılık yok; arzu var. bu arzu da öyle bilinçli bir şey değil; bildiğimiz doğal işte!"

30 Nisan 2012 Pazartesi

1 Mayıs, 1 Nevi Bayram




"halkça devrimin önündeyiz diyelim ve kararlı!
gerillalar çarpışıyor evin önünde biz de önündeyiz evin
gibi cevap bekliyoruz kir'den
herkes hayatını değiştirebilir benimki ölü artık örneğin..."

25 Nisan 2012 Çarşamba

Ajanda Notları


Vakitli vakitsiz eski bir ajandaya karalanan notlar. Sana yazmak için olduğu besbelli. Daha fazla beklemenin anlamı yok. Buyrun burdan yakalım,
  • Hiç yaşamamış olduğu şeyleri insan nasıl olur da unutulmuş, sadece unutulmuş değil yok olup gitmiş, en ufak izi bile kalmamış anılar gibi duyar. / Ayhan Geçgin - Son Adım
  • Şimdi neyi tutsam kendi gölgesine dönüşüyor. Neyi yaşasam biraz önce yaşanmış gibi. / Orhan Koçak - Bahisleri Yükseltmek
  • 28 nisan'da Masumiyet Müzesi açılıyor! Bu tarihi unutma nosta.. İstanbul'a gitmeli.Uçarcasına.. / Çukurcuma Cad. Dalgıç Çıkmazı Beyoğlu!
  • Nasıl geri dönüleceğini bilmiyorsan sakın kaybolma... / Salman Rushdie / Geceyarısı Çocukları
  • İnsanlığın en büyük laneti, hayatının en mutlu anlarını daima bu anlar geçip gittikten sonra anlamasıdır. / Juli Zeh - Serbest Düşüş
  • Bugün dudaklarım acıdı gülmekten, yanaklarımı ağrılar yaladı sanki. Bugün ilk kez sigarayı bırakmaya heveslendim. Sevdim yüzüne bakmaya cesaret edemediğim dünyayı..
  • Hem iyilik, hem zalimlik, hem asalet, hem bayağılık bir arada olabilir. Bazen aynı insanda.. / Frans de Wall - İçimizdeki Maymun
  • Mizogami : (yun:kin) Evlenmeye karşı duyulan nefretmiş. Çok defa Don Juanlıkla beraber görülürmüş, oedipus kompleksine bağlı imiş. Unutma. Gün gelir lazım olur.
  • Dünyamızın girişindeki "Dikkat! Hayat Öldürür!" tabelasını kaldıran o salaklara güvenimi geri çekiyorum. / Juli Zeh - Temize Havale
  • İnsan bir hiç değildir. / Ayhan Geçgin - Son Adım
  • Toplantı Sonrası İlk Not: Başarı ırkçılığı denen bi'şey var. Yemin ederim.
  • Unutmak her türlü eylem için şarttır. / Beatriz Colomina - Mahremiyet ve Kamusallık
  • İnsan gibi insan olmayı beceremeyeceksek dünyada işimiz ne? / Tehdir Mektupları
  • Cingiz Han akına giderken hatunları da otağlarıyla birlikte gelirdi. Onlar savaşta bile beraberdiler. Biz uygarca, hiç nedeni yokken, apansız ayrılıyoruz. / Lale Müldür

17 Nisan 2012 Salı

Tarih tereddütten ibarettir..


II.  Dünya Savaşı. Tel örgüler. Şortlu ve minik elleri olan bir oğlan. Korkan bir asker. Sahici bir tereddüt ânı. Sonrasında neler oldu.. bilinmiyor.

Belki.. üniformalı adamda göğsünde bir dövme gibi taşıdığı vicdan azabı ve nerede olduğu kimse tarafından bilinmeyen ufak bir mezar.

Belki.. aşılan tel örgüler ve cesaretin zaferi..

13 Nisan 2012 Cuma

Derin Düşünce No: 12 / Geçmiş Demişken..



  • Uzun ve çok sancılı bir hastalık gibi geçti kış. Bahar ilk kez bu kadar kıymetli.
  • Simsiyah ağaran gökler gördüm ben, uzun uykulara daldım. Bitmeyen bir öfkeyle tanıştım bu kış. Tanıdık olmayan ne varsa, misafirim oldu. Bambaşka bir nosta gördüm aynada. Önce korktum, sonra göğsüme bastırdım.
  • Pınar'ı.. sadece onu özlüyorum. Tırnağım da, acım da, kaffem de, sözüm de o.
  • Seninle ortak tek noktamız var ey insan, acı. 
  • "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür." /  "İnsan hafızası unutmakla meşhurdur."
  • Israr etmenin anlamı yokmuş, sen sahiden sevmemişsin beni. İnandım. 
  • Kitap okumak, film izlemek, sıcacık kaffeler içmek değil, ben sadece anneme sarılıp uzun uzuun ağlamak istiyorum.
  • "Sahiplenme senin değil bu dikenler" diyor o şarkıda.
  • Bazen sahiden unutuyorum. 
  • Çok güzel kitaplar var, bazıları sadece senden söz ediyor.
  • Bugünlerde hayatın Kafka Kıyısı'na yerleşmek istiyorum.
  • Kaküllü kadınları ve Lale Müldür'ü seviyorum!
  • Hani şimdi bahar geldi ya, nar çiçeği çayı içip, güzel günlerin hayaline dalalım. Tek ve derin bi nefes. İhtiyacımız olan bu.

1 Mart 2012 Perşembe

Kış Şarkısı

                         

         Meraktan ölen bünyenin, kendine armağan ettiği en gösterişli soru :
                                                  Ne Yaptım Şu Hayatta?
                     Şiir gibi bir şarkı. Şarkı gibi bir iç çekiş. İç çekiş gibi bir sabah.
         Ve biz şüphesiz, iç çektiren sabahları, keşkelerin saklandığı karanlık gölgelikleri,
                                       şiirsiz bedenleri, savrulmaları severiz.

29 Şubat 2012 Çarşamba

Kış'lık Film Önerileri


Küçük bi nosta ajandam, oldukça uzun, sayfalar boyu süren bi film listem var. Zamanla.. diyorum hep içimden.  Yavaş yavaş izlenecek bu filmler elbet. İçe sular serpilecek, umutlar da, yağan karlar temizlenecek, yeni hayatın güzellikleri netleşecek, acıya da alışacak, sevince de insan. Zamanla.. Hepsi zamanla..

Derken derken, Oscar'lar dağıtılmış geçenlerde. Haberlerde görüverdim. Ama biz biliyoruz ki, Oscar denen şey, üç beş orta yaşlı Amerikalının birinden alıp öbürüne verdiği garip bi'şey. Pek önemsiz nazarımda.

Kış Filmleri listem o altın sarısı heykelciği gördü mü, görmedi mi bilmem. Bi bak sen de bu filme, belki geceye bi müjde, gününe bi eğlence olur. Kim bilir..



 nosta sana mutlu seyirler, pırıl pırıl kış sokakları ve patlamış mısır kokan kudretli bir huzur diler!

26 Şubat 2012 Pazar

Devrimci Çocuklar Niçün Yakışıklı Olur?


Cevapsız pek çok soru var, ben kolay olanından başladım. En az düşündüreninden. Sigaram az, hava şubat, ellerim soğuk ve canım öylesine bi'şeyler karalamak istiyor. Öyle mühim cevaplar çıkmayacak ortaya, biliyorum. İstersen okuma sevgili okur. Git kitap oku mesela, sevgilinle kaffe iç, camdan sokağı izle, ne bileyim mutlaka vardır içine su serpecek başka güzel şeyler..

nosta'yı okumaya devam eden sebatı yüksek okurlarım için sorumu tekrarlıyorum. "Devrimci çocuklar niçün yakışıklı olur?" ya da bu yakışıklı olma hali nosta'ya mı öyle gelmektedir bunun idrakına varamadım. Lakin cevaplarım var. Buyrun burdan yakalım,

  • Bir düşe deliler gibi inandıkları için,
  • Zayıf da olsa bir ihtimali, kaskatı bir kesinliğe tercih ettikleri için,
  • En az bir şiiri -en fazla yirmi- ezberden okudukları, okurken ılık ılık incir rakısı içtikleri için,
  • Elleri de gözleri kadar güzel olduğu için,
  • "Tanrı" dendiği vakit derinden bir yutkunup, "o burdan taşındı" diye baktıktıkları için,
  • Bugünden ziyade yarına, insanlığı gülümsetecek bir yarına umut bağladıkları için,
  • Kimseye aldırmadan, dünyaya "çek arabanı" deme cesaretini gösterdikleri için,
  • Askerden ziyade, insana güvendikleri için,
  • "Deniz" dendiğinde, akıllarına güneş, kumsal, yaz tatili gelmediği için.
İnsan zamanı durdurmak istediği yere aittir, diyor Emrah Serbes, sanırım bugüne, bu dünyaya ait olmadıkları için böylesine "güzel"ler..

19 Şubat 2012 Pazar

En Güzel Ben Terk Edildim


En keyifli sigaraları içeceğim bi'kaç ay sonra, "her şey yolunda gidiyor" diye sevinirken o küçük dünyamın alt üst oluşunu göreceğim, iyileşemeyeceğimi düşünüceğim, ağlamaktan baygın düşüceğim onlarca kez, ilk kez antidepresanlara sığınıp o küçük beyaz haplardan medet umacağım. Çok değil, bi'kaç ay sonra.

Sadece mutlu anların mı tarihleri kazınır hafızamıza sevgili okur? Yıldönümü telaşı yalnızca gülümseten zamanlara has mıdır?

Kutlama yapmıyorum elbet, sık sık hatırlıyorum ama. Neler olduğunu, son sözleri, vedalaştığım sabahı, son gördüğüm akşamı, o şehri terk edişimi, beni terk edişini. En çok da şarkılarımı. "Bu şarkılar şifa duaları.." demişti zamanı tek sözüyle durduran o tiz sesli kadın. Bu akşam eve dönerken geliverdi aklıma o bi'kaç ay sonra nefes almadan dinleyecek olduğum şarkılar. Dualar şarkılara karıştı, şarkılar hayatıma. Yazayım dedim, hatta yeniden dinleyelim istedim.

Bu defa süpriz yok, biliyoruz başımıza neler geleceğini.

* "Bir şakam var, sen hariç kimse gülmez.." dua I

* "Acı değil, şiddet ve fırtına.." dua II

* "Bir gün gelir de..." şarkı III

* "Yitirmeli ne varsa, başlamalı yeniden.." dua IV

* "Bir yol olsa demiştin, senle ben için..." şarkı V

* "Hata neydi böyle sence..." şarkı VI

17 Şubat 2012 Cuma

Seni Çiçekler Büyütsün



Kimimizi leylekler getirmiş dünyaya, kimimizi büyük bir aşk, kimimiz şehvetli sevişmelerden doğmuşuz, bazımız gizli saklı tesadüfen olmuşuz. Bazılarımızın atası insan, bazılarımızın balıklar, kimimizin sahiden maymun, kimimizin su aygırı.

Ben daha önce böyle bir varoluşa tanıklık etmemiştim. Bir "anne"nin gençlik halini, umutlarını, ilk aşkında yaşadığı hayal kırıklarını görmemiştim. Bir anneyi büyütmemiştim ben hiç. Anne dediğin poğaça yapar, dolma sarar, evde tuzun bittiğini ilk o anlar, eksikleri tamamlar, gün yapar, para sayar, dertlenir, söylenir. Hep annedir o. Sanki hiç genç kız olmamış da elinde çocuğuyla dünyaya düşüvermiş bi'anda.

Geçenlerde konuştuk telefonda. "Ben anne oluyorum.." dedi Tuba. İlk sana söyledim, dedi. Bi'kaç hafta sonra yeniden konuştuk "cinsiyeti belli nosta" dedi, "hazırlan! bir oğlumuz oluyor.." Bi'şey çıt etti içimde. Uzunca zaman sonra sevinçten ağladım. Bir sigara yaktım, ballı ballı düşüncelere daldım.

Bu dünyaya ait olmayan minik bir bebek, henüz adı yok, yüzü yok, ama bir kalbi var. Ruhu üflendi içine ana rahmine düştüğünde.

Mutlu biten masallar öğreniyoruz şimdilerde, ninniler ezberliyoruz  bi gayret, bebek isimleri sözlüğünü düşürmüyoruz elimizden, serçe parmağımızdan daha küçük çoraplar alıyoruz üşümesin diye. Şiirler okuyoruz, bilmenin acısını veriyoruz ona. Çokça dertleşiyoruz. Biz geçmişle barışıyoruz aslında. Ama yine de.....

14 Şubat 2012 Salı

Sevgili Sevgililer Günü




  • Bugün hepimiz yani işyerindeki tüm kızlar, af haberini bekleyen mahkumlar gibi, etrafa keder dolu, hüzün yüklü bakışlar atarak bir demet nergis, bir çift karanfil, bir tanecik gül bekledik. Olmadı. Herhangi birimize bir çiçek gelmesi sevinçten havalara uçmamız için yeterliydi. Kıt kanaat geçinmeye gönlümüz vardı. Havalara uçamadık, bugün hiç olmadığı kadar ayaklarımız yerdeydi.
  • Belki de aşk kötü, hastalıklı bir duygu. Aklı selim olan her insanın kaçması gereken bir illet. Peki öyleyse, biz neden açtık kollarımızı.
  • Burdan sevgili eskisevgililerime selamlarımı yolluyorum.  Çünkü biliyorum, onlar sevgisiz adamlardı.
  • Bence aşk Shakespeare kadar kel, Dickinson kadar karamsardır. Bir dolu umutla gelir, bir çuval inciri mahveder.
  • Bu dünyada hiçbi'şey olamayanlar aşık olurlar, demişti İmge'deki Ahmet Abi.
  • Arjantin'e söyleyin, benim için ağlamaktan vazgeçsin!
  • Buraya benden duymak istediğiniz herhangi bi'şeyi yazabilirsiniz..
  • Nehir aradı biraz önce, ilk cümlesi şuydu: Bugün dünyanın sikik günü!
  • Ben sadece acı çekiyorum, yazdıklarım eşantiyon.
  • Aslına bakarsan böyle günlerden medet umulmaz sevgili okur. Lakin biz hayatımıza biraz olsun heyecan katmak hevesindeyiz.
  • Chaucer'i hatırla nosta, "Hazan bir güzle, yeşil bir bahar bir arada olamaz.."
  • Hadi biz her şeyi unutup, bir  şarkı yla  kendimizi gökyüzüne salalım..

13 Şubat 2012 Pazartesi

En Bi'güzel Şeyler

Gecelerimiz bu lambayla aydınlansa mesela



Şahane bi'fikir, kim düşünde
gördüyse bunu gözünden öpüyorum!



Nosta-lji güzeldir, hem daim. 



Bu kolyenin benim olması için,
her şeyi olmasa da çok bi'şeyi yapardım!


Acı'yla akan gözyaşlarına bembeyaz 
peçeteleri yakıştıramamıştım bi'türlü. Benim gibi düşünenler varmış demek.




Gelse konsa başucuma.
Umut niyetine dursa.

12 Şubat 2012 Pazar

Sen


  • Aşka giden yollar artık yeşil ışık. Belki siyahı çok sevdiğin belki de ellerin gereğinden fazla güzel olduğu için.
  • Büyük hayallerimi, megola idealarımı çöpe attım. Seni satır başı yaptım ben.
  • Senin radyonda bizi soğuktan ve yağmurdan koruyacak şarkılar çalıyor hep. 
  • Ne zamandır beklenen bir Mesih gibi düşüverdin hayatımın tam orta yerine. Misyonun çok büyük. 
  • Hayatın hep öpücük ve gülücükle dolsun istiyorum!
  • Sanırım tek bir silahın var: Su gibi berrak, net olmak.
  • "Bi'gün Mars olursam ve hayatımdan geldiği gibi çıkıp giderse ne olacak?"
  • Sırlar geceleri sayıklamaktan korktuğumuz şeylerdir. Yanında huzurla uyuyorum.
  • Kirpiklerin divan şiirinden kaçmış gibi.
  • "Üç zürafa boyunda seviyorum seni." dediğinde içimde patlayan havai fişeklerin sesini duydun mu?
  • Paltonu, atkını, şapkanı giy ve yalnızlığın soğuktan daha soğuk olduğunu unutma!

30 Ocak 2012 Pazartesi

Derin Düşünce No: 11 / Konuşulmadık Bi'şey Kalmasın


* Herkes doğduğu mevsimi severmiş. Sanırım ben kış'a aşığım.

* "Oldukça güzelim!" imajı çizen hatunların aksine ben hep şunu dedim içimden "okudukça, güzelim!"

* Yeni yıl, bi'dolu hevesle geldi. Ah ne çok şey var yapılmak istenen. Kalp yalnızca işini yapsa, heves edilenleri yapmaya güç yeter belki.

* Ahmet Ümit sevmedim. Sanırım cinayet romanlarıyla aramı bayağı açmışım. Hem bıçakla, testereyle, silahla adam öldürülmez ki. Biz biliyoruz nasıl öldüğümüzü.

* Bu mevsimde Sakarya buram buram bira, Karanfil dehşetli kestane kokuyor. Ankara buz pisti gibi. Şükür ki, elimden tutan bi el var.

* West Ice eski tadında değil. Aslına bakarsan canım okur, hiçbi'şey eski tadında değil.

* The Rum Diary kocaman bir hayalkırıklığı oldu benim için. Ne bekliyordum?! En nihayetinde Johnny Depp, bir Fele Martinez değil.

* "Hâlâ bazı şeylerin, bazı şeylerle şeyolduğunu düşünen büyümemiştir benim için."

* Ben genelde korkuyor, sıklıkla endişeleniyor, bazen de gülüyorum.

* "Allah gökten kar gibi yağınca / benim bu şiirimi anlayacaksın.." diyor Sezai Abi. Sahi "anlamak" bu denli imkansız mı?

* Sonbahar, yaz, ilkbahar, Ankara

* Hani belki düşünüyorsun "acaba ne okusam?" diye, Bunu oku!

* İlkokul arkadaşlarımla buluştum geçen hafta. Birlikte yeniden kalem kemirip, arı maya silgisi kokladık.

* Sadece ellerim değil ki, benim aklım da üşür.

* Kalbim kırık olsa ağrıdan duramazdım, değil mi? Her şey nasıl da dev bir akışta.

22 Ocak 2012 Pazar

A / Z



"Önümüzdeki 24 yıl boyunca Hakan Günday okumayı düşünmüyorum." demiştim. Hata etmişim. O'nun o yazıyorum öyleyse varım havasından, siyah tişörtlerinden, cool tavırlarından ve uzun yağlı saçlarından hâlâ hiç hoşlanmıyorum. Lâkin, adam yazıyor beyler!

Daha önce okumadığınız bir yazara son kitabından başlamak belki onu tersten anlamaya çalışmak gibi. Biraz zor, biraz karmaşık. Az, bu yargıları alt üst, beni mest etti.

Birbirlerinin sadece  " ^  "  bu işaret kadar farklı olan Derdâ ve Derda.
Biri ilk âdet gördüğü gün bir şeyhin oğluyla evlendirilip, Londra'ya bir nevî tutsaklığa yollanıyor. Diğeri, anne kanı üzerinde kökleniyor, kendi kendini mezarlıklarda büyütüyor. Oğuz Türkleri'nden ve gayriresmi anarşist. Az'ı okumuş olanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır elbet.

Tüm erkeklerin kötü olduğu bir roman bu. Tüm kadınların kendi kanıyla sulandığı, sulandıkça çiçek gibi büyüdüğü, büyüdükçe çoğaldığı ve intikama merak sardığı bir roman. Tesadüf'ün başrolde bir roman.

İşte tüm bu yüzden başımın üzerinde taşıyacağım roman.
Related Posts with Thumbnails