27 Aralık 2011 Salı

İki Yaş Günü Arası Mutsuz Olunmaz..


Çok uzun bir zaman geçmedi. Hani halatla ölçmeye kalksak belki bi'kaç metre, pamukla tartmaya kalksak bir kilo demirden daha hafif, zamanla ölçelim desek geçen sene bu zamanlar.

Saçlarımız güneş turuncusu. Benim saçlarım portakal reçelini, Pınar'ın saçları güneşi anımsatıyordu. Buna rağmen mutsuzduk. Ortamızda kocaman, üzerinde "mutlu yıllar" yazan bir pasta duruyordu. Yemeye korkuyorduk. Mutluluk yenmezdi, o sadece yaşanabilirdi. Ne yemeye iştahımız, ne de yaşamaya cesaretimiz vardı. Göz göze gelsek ağlardık. Ben perdelere bakıyordum hep, nasıl bu kadar beyaz kalabildiklerine şaşıyordum. Pınar sehpayı inceliyordu bir antikacı havasında. Belki tozlu yerlerini silmeyi geçiriyordu aklından, belki taşınırken çizilmiş yerleri cilalatmayı.

Kimsenin bilmediğini biliyorduk, kimsenin geçmediği kanlı yollardan elele geçmiştik. Göğüs göğüse acıyla çarpıştığımız gecelerimiz vardı. Sarhoş olamayacak kadar kendimizdeydik. Biliyorduk. Bilmek çoğu zaman acı veriyordu. Yaşımızdan büyük şeyler yaşıyorduk. Takvim zamanına fark atmış olmanın gururundan ziyade, acının o mayhoş tadı sinmişti kalbimize, midemize, ellerimize.

Çok uzun bir zaman geçmedi. Hani bi'kaç mum bitimi gece, iplikle ölçmeye kalksak bir kuka, hayatla ölçmeye kalksak bir kış mevsimi, zamanla ölçelim desek geçen sene bu zamanlar.

Bugün biliyoruz ki, Tanrı'yı şaşırtacak kadar acımasız insanlar var. Gördük biz onları. Oturduk yemek yedik, kaffe içtik, sohbetlerine eşlik edip, sofralarında sabahladık. Gündoğumlarının neşesini verdik onlara. Karşılığını beklemedik.

Bugün biliyoruz ki, pencereler geceleri sigara içmek için yaratılmış ufak delikler. Bir de bazen atlamak için. Sonsuzluğa.

Bugün biliyoruz ki, karşı koyamadığı acı yok insanın bir kere doğmuş olduktan sonra. En zorlu sınavlardan pekiyi ile geçtik biz. Yüzümüzde ışıldayan yıldızlar var, gözlerimiz bulutlarda.

Ben bugün hep dua ettim Tanrı'ya. Tanrım, dedim. Pınar'a ve bana mutlu yaşlar, sevinç gözyaşları ve hiç erimeyen kırmızı bir bonbon şekeri yolla!

19 Aralık 2011 Pazartesi

Bir Hediye Olarak Hissizlik


Yeni yıl hediyesi olarak bunu almak istediğim koca bir güruh var sevgili okur. Ben de dahilim bu pek mutsuz ve hissetmekten şikayetçi insan topluluğuna. 

Hani diyorum ki, olsa bu aletcağızdan bir tane, sol bileğimize takılsa. Sağ elimizle açsak kapatsak kimi zaman. Daha mutlu olmaz mıydık? Bileğimizde bu hediyeyle girdiğimiz yeni yıl sahiden de yeni bir yıl olmaz mıydı. Olurdu elbet. Daha az his, daha çok yaşamak. 


15 Aralık 2011 Perşembe

Bazı Sabahlar Pastanesi


*Bazı sabahlar sabaha hiç benzemiyor.

*Güneş doğmadan uyanmış oluyorum bazen. Kış olduğunu unutuyorum. Tanıdık bir koku arıyorum bazı sabahlar. Baş ucumda boynuna kadar dolu bir kültablası duruyor. "Anılar" diyorum içimden, "anılar hep kül mü kokuyor nosta?"

*Bazı sabahlar hayal kırıklıkları ayağıma batıyor. Ben terlik giymeyenler familyasından evrimleşmişim.

*Bir fil olarak uyanıyorum bazı sabahlar, her şeyi ezmek geliyor içimden.

*Kimi zaman balıkmışım gibi açıyorum gözlerimi. Her şeyi biliyormuşum gibi.

*Bazı sabahlar şarkıları içip, sigaramı dinliyorum.

*İpek mendillere sarmak istiyorum bazı sabahları.

*İzmir gibi kokuyor bazen Ankara. Denizi nereye saklamışlar acaba, diye merak ederken öğlen oluyor.

*Adını bilmediğim halde, sözlerini ezberlediğim şarkıların rüyasını görüyorum bazen. Kimseye anlatmıyorum. Unutmak, daha kolay oluyor bazı sabahlar.

*Dumanı tüten sıcacık bir kaffe yepyeni bir hayata inanmak için yetiyor bazı sabahlar.

*İçimde bir şiirle uyanıyorum bazen, "Akıllıymışsın, bana ne? / Güzel ol, hüzünlü ol!" diyor inci ruhlu bir adam.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Bana, Birazcık da O'na Dair



"Hayat çok garip, korkutacak kadar mutlu da ediyor. Yeter ki kulak ver. "

Bu sabah bir yandan patates soymaya çalışır, diğer yandan kaffe içmeye meylederken aklımdan bunlar geçiyordu. Hayat hızla soğuyan bir çorbayı andırırken birden bir el, esmerce, ince parmaklı bir el yakıverdi ocağın altını. Sihirli deyneklere inanmayan taş olsun sevgili okur..

Sabahları mut'lu uyanmalar, mide kazınmaları, bana gülümseyen bebeklere aynı şirinlikle bakmalar, makyaj yapmalar, renkli çoraplarla kışa hazırlanmalar başladı bende. Beni birhaller aldı, anlayacağın.

Farklı adamlarla buluşulan aynı otobüs durakları, aynı kitapçıda tutulan farklı eller, aynı yemekleri ağzında çiğnerken söylenen farklı sözler, dişlerinin başka umutlarla parlaması.

Bu sabah.. Her şey bu sabah oldu. Bal soslu patates kızartması yedim ben sanki. Uzun zaman sonra ilk kez böyle "güzel" hissettim. Zamana öfkelenmeden, içimde durmadan çalan o zemberekli saat sustu sanki bu sabah. Kızarmış ekmek farklı koktu, kaffenin tadı bambaşkaydı. Kimse içime dokunamaz sanıyordum, suyu okşayan eller gibi, kimse içimden kum çıkaramaz benim için.

Bu sabah ben aynıydım, ama içimde çiçekler açtı. Kışın açan çiçeklere kim inanır sevgili okur..

5 Aralık 2011 Pazartesi

Benim Güzel Sorularım Var


Odamdayım. Huzur'u bi'türlü misafir edemeyen odamda. Mor perdelerim var benim. Sadece sabahları gün ışığıyla güzel gözüken. Akşamları renkler pek belli olmaz, bunu sen de bilirsin sevgili okur.. Soru'larım var bi'de. Kimsenin cevap vermediği, aldırış etmediği, pek ciddiye alınmayan ama zihnimi kurcalayan sorular. "Başka türlüsü" mümkün olsaydı eğer, sahiden düşünmezdim. Ağzımı bile açmazdım ben konuşmak için.


  • Penguenlerin yalan söylemediğini ispatlayabilir misiniz?
  • Kelini kapatmak için saçının bir tarafını uzatıp kafasına dolayan bir adamı rüzgârda görmek mi, yoksa Guareschi mi daha komiktir?
  • Daha önce hiç intihar ettiniz mi?
  • Korkunç İvan, Deli Petro ve Floris'in doğduklarında ağızlarında bir değil de otuziki diş olsaydı Rusya'nın başına daha kötü şeyler gelebilir miydi?
  • Aşk var mı?
  • Sabaha karşı olmak var da, sabaha çok karşı olmak neden yok? 
  • Yerçekimi Kanunu'nun 146.maddesi gereğince , serbest düşen bir elma -hele kayda değer bir yükseklikten bırakılmışsa- bir insan kafasını tercih ederse kaç yıl, kaç ay, kaç gün cezaya çarptırılır?
  • Bu kafa bir politikacı kafasıysa elmanın cezası ödüle çevrilir mi?
  • Gogol'le De Gaulle'nin zengin kafiye oluşturduğunu keşfeden bir şair var mıdır?
  • Deli Petro mu daha gaddardır, yoksa Gaddar Petro mu daha deli?
  • Ya Pandora kutusu ile değil de kukusu ile meşhur olsaydı? 
  • "Nasılsın?" sorusuna samimi bir cevap beklemek aptalca mıdır, insanca mı?
  • Unutmak mümkün mü? 
  • Freud'un özyaşam öyküsü mü daha dikkat çekicidir, Hitler'in ki mi?
  • Kız Kulesi hiç seviş midir?
  • Cehennemde yanık kremi satarsak, ölü olsak bile zengin olabilir miyiz?
  • Varolmanın hafifliği sahiden dayanılmaz mıdır? Dayanılmaz bir acı var mıdır?
  • Neruda'nın "en hüzünlü şiirini" yazdığı gece takvimler kaçı gösteriyordu?
  • Beni şimdi herkes kendime bıraksa, ne olur?

3 Aralık 2011 Cumartesi

Bizim Canımız Sıkılmaz, Hep Kalbimiz Kırılır


Gecenin bi yarısı (ki bu yarı, hep en yalnız olunan / kalınan an'dır) telefon çalar. Üşenirsin bakmaya, ya kötü bir haberdir ya da yalnızlığını en sağlam yerinden bölecek sıradan bir koşuşturma bildirisi. Tesadüfleri uzun zaman önce rafa kaldırmışsındır, aşka kim inanıyor ki zaten..

Sanılanın aksine bir mesaj. Üzülsen bir dert, gülümsesen bin gam yüklenir sırtına.

"Ellerim seninledir sevgili. Geldim evime, odama attım hemen kendimi, elbiselerimi çıkarmadım. Sana benzedim ben."


Nosta olmak iyi bi'şey midir, sen ver bunun cevabını sevgili okur..

Düşünmek, hep düşünmek.. Geçmişi inkâr edememek, geleceğe yatırım yapamamak, kusana kadar içmek, ölene kadar gülmek, sabahlara kadar dertleşmek, son paranı hep ötekiyle paylaşmak, aç karnına sigara içen olmak, anlaşılamamak, "ben rüya görmem ki.." diye hayıflanmak, umuda umut bağlamak, pamuk ipliğine hayat.. iyi bi'şey midir sahiden..



1 Aralık 2011 Perşembe

Üşengeçlik Arası

Uzuuunca bir zamandır yaz(a)mıyorum. Klavyeye gitmeyen elim, sigaradan ve defter, kitap sayfalarından alamıyor kendini. Kenarları pamuklaşmış sayfaları ben çevirmiyorum, onlar beni çeviriyor sanki.

Affına sığınıyorum sevgili okur! İzlediğim filmler, kalbimi pıt pıt çarptıran güzel oyunlar, altını çizerken iç geçirdiğim afili cümleler biriktiriyorum elbet senin için. Lakin sıra yazmaya, anlatmaya geldiğinde lâl oluyor ellerim.  Bu gece kızdım biraz kendime. Kış ki, benim mevsimim. Üşengeçliği en görünmez çekmeceye saklamalı, kaybetmeli belki.. Yazmalı, okumalı, anlatmalı..

Tuğla kadar kalın bir kitabın ilk sayfasında kısacık bir epigraf gördüm bu sabah. Bütün bir günümü hüzne boyadı. Sapsarı bir perşembe yaşadım.. Sebebini bil istedim, sen de duy istedim bu kısacık şiiri,


Ve bu hayatı sevdiğim için
Bilirim ki ölümü de seveceğim.
Annesi sağ memesinden
Ayırdığında ağlar bir bebek
Bir an sonrasında
Sol memesinde bulur
Teselliyi.
Related Posts with Thumbnails