22 Ocak 2012 Pazar

A / Z



"Önümüzdeki 24 yıl boyunca Hakan Günday okumayı düşünmüyorum." demiştim. Hata etmişim. O'nun o yazıyorum öyleyse varım havasından, siyah tişörtlerinden, cool tavırlarından ve uzun yağlı saçlarından hâlâ hiç hoşlanmıyorum. Lâkin, adam yazıyor beyler!

Daha önce okumadığınız bir yazara son kitabından başlamak belki onu tersten anlamaya çalışmak gibi. Biraz zor, biraz karmaşık. Az, bu yargıları alt üst, beni mest etti.

Birbirlerinin sadece  " ^  "  bu işaret kadar farklı olan Derdâ ve Derda.
Biri ilk âdet gördüğü gün bir şeyhin oğluyla evlendirilip, Londra'ya bir nevî tutsaklığa yollanıyor. Diğeri, anne kanı üzerinde kökleniyor, kendi kendini mezarlıklarda büyütüyor. Oğuz Türkleri'nden ve gayriresmi anarşist. Az'ı okumuş olanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır elbet.

Tüm erkeklerin kötü olduğu bir roman bu. Tüm kadınların kendi kanıyla sulandığı, sulandıkça çiçek gibi büyüdüğü, büyüdükçe çoğaldığı ve intikama merak sardığı bir roman. Tesadüf'ün başrolde bir roman.

İşte tüm bu yüzden başımın üzerinde taşıyacağım roman.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails