31 Ekim 2011 Pazartesi

Kimse Sokulmasın, Bu Bir Yalnızlıktır

Half Nelson / 2006 

Dan Dunne iki nokta üst üste
  • Tarih öğretmek zor iştir. Hele ki zenci okulunda beyaz bir adamsanız.
  • Zıtlıkları anlatmak zor iştir. Siyah, beyaz / gece, gündüz dışında bir ayrım yapamıyorsanız.
  • Hayatta kalmak zor iştir. Hap kullanıyor, ot içiyor ve çocuklarla iyi geçinmeye çalışıyorsanız.
Dan Dunne, bir tarih öğretmeni. Evi dağınık, kafası dağınık, hayatı karmakarışık bir adam. Hırçınlığı onu terk eden kadının kokusuyla etkisiz hale gelebilecek kadar. Ama yine de çok öfkeli. Çocuklarla bir alıp veremediği yok, tek derdi dünyayla, bir türlü yazamadığı o çocuk kitabıyla, çerçevelerin içindeki fotoğraflarla. 

Espri yapmaz, öğretmenler odasında fazla vakit geçirmez, konuşmayı sevmez, yemek yapmayı da. Kısa bir zaman önce "neden yaşıyorum?" demeye başladı kendine. Siyahlar hakkında beyazlardan daha çok şey bilir, komünist değil, şiddete meyalli. İhtiyacı olan tek şey, insana olan güveninin tazelenmesi.

Kışın bu güzel havasından faydalanarak, bu haftayı "Ryan Haftası" ilan ettiğimi söylemiştim sevgili okur. Half Nelson, izlediğim en güzel Ryan Gosling filmi olmasının dışında, hani o hep sözünü ettiğim Ruha Dokunan Filmler kategorisinin de en güzel filmlerinden biri. Tuhaf bir önyargıyla başlamıştım filme oysaki. "Zenci okulundaki beyaz öğretmen, çocukların hayatını nasıl değiştirir?" temalı filmlerden biri gibi gelmişti bana. Ahh ne büyük bir yanılgı! O öğretmen ki, çocuklardan öğreniyor pek çok şeyi. Hayat değiştirmeye çalışmıyor, yalnızlığıyla başa çıkmaya çalışıyor sadece. 

Patlamış mısır ve kolayı bitirdiyseniz o filme "harika" demeyin. Ama bu film, baştan sona harika.. Hele son'u.. O son'u..

Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi sevgili okur..



29 Ekim 2011 Cumartesi

Derin Düşünce No: 10 / Günlerden Kış



  • Ölmedim. Bu, başarısızlığı kabul etmek benim için. 
  • Yazmıyorsam tembellik etme hevesimden başka bi'şeyler gelmiştir başıma. Ya da gelmeyenlere içerliyorumdur. Geçen ay tuhaf bir zamandı. Bir nevi sonbahar uykusu diyelim.
  • Babamın kahvaltı yapmayan insanların grip olduklarına ilişkin yargısını birinin yıkması lazım, yoksa tüm yıl boyunca erken uyanıp, erken işe gidicem.
  • Susmak da, esnemek gibi bulaşıcı. Ben bugün bunu gördüm.
  • Yakın çevremden uzak durmak istiyorum. Sevdiklerime karşı dilsizim, konuşamayacaklarıma söyleyecek sözüm yok zaten.
  • Bugünlerin şarkısı / ooooooohhh, iii aaaaaam soo lonely!!!
  • Ne kadar isterdim kapkatı bir İngiliz olmayı.
  • Odamla aramı düzelttim. Poster kalabalığında mutsuzluk ve dolu kültablaları göze çarpmıyor.
  • Ryan Gosling takıntım olduğunu söylemiş miydim?!
  • En çok neden yalnız olduğumu anlatırken hevesliyim. Bunu benim dışında kimsenin fark etmemiş olmasını dilemekten başka bi'şey gelmiyor elimden.
  • Olmadık şeyler sokuyorsun aklıma. Sonra uykusuz gözlerimin hesabını ben vermek zorunda kalıyorum. Annem eskiden böyle olmadığımı hatırlatırken, babam adaçayı dolu kupayı tutuşturuyor elime.
  • Ankara'ya yeniden kış geldi. Çocukluğumu hatırlamak zor geliyor bana. Her yer tarçın ve közlenmiş kestane koksun istiyorum. Ama ortalık kömür kokusundan geçilmiyor. Bir yolunu bulsan.
  • "Senin için sevmek su içmek kadar rahat bir eylem. Ben her an uyanık olmalıyım." diyor Oğuz Atay.
  • Aşkın güzel bir tarifine rastladım tuhaf bir karikatürde, "Sana her şeyi vermek istiyorum. Bunlarla senin yapacağın şeyi görmek için."
  • Sonbahar uykumda gördüğüm rüyada, çok içtim, çok ağladım.
  • Küçükken inmek eğlenceli oluyor diye hep yokuş çıkardım. Sıkıntı o zaman başlamış işte.
  • Hayatı sevmeye çalıştığım doğrudur.
  • "Doluya koy, boşa koy / Sabahlara kadar kan ter. / Yut hapları, oku kitapları.."
  • Doğumgünümde yanımda olmayacağını bilmek. Belki de gerçek ayrılık budur. 
  • Bu film çok güzel. İzlesene cânım okur! Uzuuun uzun bi'şeyler yazmak istiyorum hakkında. 
  • Şu aralar hep buna hayıflanıyorum, o son gece uyumayacaktık.
Related Posts with Thumbnails