anlayabildiğim kadarıyla baudrillard'ın temel eleştirisi, foucault'nun retro bir tarih anlayışıyla iktidar söyleminin sınırlarını-sızlığını- çizdiği, yani, olmuş olan şeylerden sonra bu geçmişin bir analizini dört başı mamur şekilde yaptığıdır. zaten kafka'dan alıntıladığı "mesih'in gelmesi gereken günden bir gün sonra gelişi"ne ilişkin sözüyle de bu söylemin çok da işlevsel olmadığını, kaybolan iktidar (hipergerçekleşmiş bir hal alan iktidar) kavramını söylem yoluyla kitlelere hatırlatmak dışında bir şey yapmadığını hatılratır baudrillard.
iktidar, arzu ve ayartma arasındaki karşıtlıktan beslenen bir metindir "foucault'yu unutmak". daha öncesinde de buna benzer eleştiriler gelmiştir foucault'nun iktidarın soykütüğünü çıkarırken kullandığı kaynakların spesifikliğine karşı ve araştırmalarını şimdiki zamanın yakınından bile geçirmeden, sadece belli bir tarih çizelgesinde olanları analiz etmesine yönelik olarak.
ancak unutulmamasında değer olan bir nokta vardır ki, foucault, bir kuram olarak olmasa bile günümüzde de iktidarı aynı ölçüde baskılayıcı ve uyruklaştırıcı olduğunu görece kısa yazılarla da olsa (ki bunun için ayrıntı'dan çıkan kitaplara bakılabilir) belirtmiştir.
foucault'nun sınırlarını çizdiği iktidar aygıtından (aslında her tür kompleks yapıdan bir iktidar çıkabilme olasılığıdır onu alt etmedeki zorluk) ve bu söylemin yarattığı nihilizmden (iktidar o kadar güçlü birşeydir ki onu alt etmeye çalışmak anlamsızdır) eleştirel bir anlamda söz eden baudrillard'ın kendisinin ürettiği "iktidar yoktur, onu tanımayarak altedebilirsiniz" söylemi ise daha mı az nihilizm içerir acaba?
1 yorum:
Post-modernist ya da konformist tüm yazarların bu eklektik tanımlamama çabalarının ardında yatan aykırı görüşlerin başkaldırısı ya da başka bir deyişle salt aklın eleştirilmesinden kaynaklanmayan bir bakış açısı birbirlerinin ya tamamlayıcısı ya da ayrıştırıcısıdır ki her iki halde birbirlerini değerli kılmaktan daha değerli bir değer vermemiştir kendilerine...
Kaldı ki Foucault'un özgürlük anlayışındaki kendimlik sanrısı İktidarın tekelinden kurtulunması gerekliliğine hem inanan hem de imkansızlaştıran bir kısırlığı içerir.Baudrillard'ın nihilizmini ise ancak heideggerle yanıtlayabilirim "hiç olmadığımız kadar hiçiz".
Anladığım kadarıyla...
Yorum Gönder