13 Nisan 2011 Çarşamba

Nosta Nasıl Yalnız Kaldı?!


- Meraba, ben nosta. Terk edildim!


1. Gün:
Çok çok  çok ağladım. Dostlarıma kalsa mutsuzluktan ölen ilk insan olacaktım. Ve fiyakalı bir cenaze töreni düzenleyeceklerdi bana. Dünyanın Kafka Kıyısı'nda deniz manzaralı bir yer bulmuşlardı bile.
Olamazdı, gerçek değildi. Birazdan birileri uyandıracaktı beni. Her şeyin bir rüya olduğunu görüp, şükredicektim. Olmadı.

2.Gün:
Çok çok ağladım. Sesim boğazımda bir hırıltıya dönüşüyordu. Nefes alamıyordum. Gözlerim Sahra Çölü'ne dönmüştü sanki. Bi damlacık gözyaşı yoktu. Sadece ölüm döşeğindekilerin o son nefesini hatırlatan garip hırıltı. Romantik bir yazar olsaydı, şöyle izah ederdi durumu Tanrı,
"Ben aşk'ı siz faniler mutlu olsun diye yarattım
Bilemedim onu oyuncak edeceğinizi.
Bu kadar üzülüp,
Son nefesinizi arar hale geleceğinizi."

3.Gün
Çok ağladım. Ağlarken düşünebildiğime göre iki gün öncesine nazaran daha iyi bir durumda olduğum söylenebilirdi. İnsanın neden ağladığını düşünüyordum. Gözyaşının tükenen ama yenilenebilen kaynağını. Merhametli olanlar usulca yanıma sokulup, sıcacık gözyaşlarımı elleriyle siliyor, "Lütfen ağlama" diyorlardı. Kindar olanlar "Sen hakkettin bunları, bu kadar şımartırsan olacağı buydu!" diye çivi çakıyorlardı çaresizlikten parçalanmış kalbime.

4.Gün
Ağladım. Onun hediyesi olan, tüm bu karmaşa sebebiyle yarım bıraktığım kitaba yeniden başladım. "Kimseye 'kötüdür' deme, onlar bilmeden iyilik edenlerdir." diye yazıyordu son sayfalarda. Avunmaya çalıştım. İstedim ki yeniden heveslenebileyim. Mutlu sonlu filmlere, karşılaşmamız imkansız olsa da roman kahramanlarına, bembeyaz defterlere verdim kalbimi. Uzun uzun uyudum.
.
.
.
.
.
.
.


Bugün
O hırıltılı sessizliğimin, o "ama ben çok özlüyorum"ların yerini herhangi bi'şeyle dolması muhtemel tuhaf bi boşluk aldı şimdi. Gittiğimiz barlar, cafeler, önünden geçtiğimiz apartmanlar, beklediğimiz duraklar yıkılsın istedim. İzlediğimiz filmler hiç çekilmemiş olsun, oturduğu koltuk parçalansın, almadan gittiği yüzlerce kitap, evvel zamanlarda aşkla ve umutla yazılmış onlarca sayfa mektup alev alev yansın istedim. Dünya bambaşka bir yer olsun istedim. Olmadı. Olmasını beklemek saçmalıkların daniskasıydı.

Bugün, olabileceğimi sandığımdan çok daha iyiyim. Gerçekle giriştiğim bir savaştan daha tarihî bir yenilgiyle çıktım. İş ki, savaşacak gücü yeniden bulabilmekte.

"Kardia moro mu kardia
Kalsın üstü aşkımın dönme bir daha.." 



4 yorum:

Avram dedi ki...

Hiç sevmediğim bir gazetecinin köşe yazısından, bir İspanyol Atasözü öğrenmiştim tam da benzer bir durumdayken: "Perdonar es olvidar"... Unutmak mümkün mü bilmiyorum, unutuluyorsa kendini inkâr etmiş olur insan gibi geliyor ; zamanın ilaç olduğuna dair laflardan da nefret ediyorum ilaç falan değil çünkü; Bildiğim bir tek şey varsa, tüm o "an"ları yaşadığım...
(Yazmayı bıraktı diye düşünmeye başladığım, yaşama ve filmlere ve kitaplara dair kısa ama güzel notlarla çentikler atan birisinin bu şekilde bile olsa geri dönmesine tebessüm edebiliyor olmak, insanî bir bencillik sayılıp hoşgörülür umarım.)

nosta dedi ki...

"Perdonar es olvidar" demek.. İyiymiş ama besbelli yalan. Unutmayı umut etmiyorum be Avram Usta! Tek isteğim biraz olsun "hafiflemek"ti. Zormuş ama oluyormuş. Ölmüyormuş insan. Bunu görmek güzel.

Yeniden, kaldığı yerden olmasa da, başladım az buçuk yazmaya. Kitap okumak, film izlemek.. Bunlarda huzurlu zamanların işiymiş.. Ne çok şey öğrendim bi terk edilişten.. Bi bilsem. Bi bilsen (:

güney dedi ki...

Ne "güzel" acı çekiyor bazı kadınlar! Ne çok "güzelleşiyor" acıyla yıkandıkça! Bu yüzdendir herşeyi "hakkını vererek" yaşayanlara hayranlığım, gitgide derinleşen göz çizgilerinin vakur görüntüsüne düşkünlüğüm.

Güzelsin be kadın.Öyle de kalacaksın.

nosta dedi ki...

Ne demeli böyle sözlere?! Sevinmeli elbet, hatta birazcık şımararak gurur duymalı kendinle, "güzel"liğinle, baş eğip tebessüm etmeli.

güney, biz güzeliz ya, gerisi hikâye!

Related Posts with Thumbnails