23 Mayıs 2011 Pazartesi

"İnsan Olmak"la Bir Derdimiz Var!


"İnsan olmak ya da olmamak." Ama tüm mesele bu değil sevgili okur. En azından bu filmde öyle. Klasik bir bilim-kurgu değil gözlerinin önüne afişini serdiğim bu film. Donörlar var, evet. İnsan kopyaları. Makina değiller lakin. Bir ruhları var. Sanatla, müzikle, edebiyatla uğraşıyorlar. Okuyorlar, çiziyorlar, ihanet ediyorlar, yalan söylüyorlar,  sevişiyorlar ve evet hüzün onları kimi zaman terk etmiyor, ağlıyorlar. "Biz" gibiler yani. 

Never Let Me Go'da -ismine meftun oldum, bu arada- güzel olan şey, tuhaf kabulleniş. İnsan olmak'la bir dertleri var. Yirmili yaşlarının ortalarında, görevlerini tamamlandıktan sonra ölüme terk edilmek istemiyorlar. Doyasıya, ne olacağını bilmeden yaşamak hevesini taşıyorlar.Hal böyleyken bir kaçış öyküsü de değil bu film. Aslını aramaya da dayanmıyor. Kabullenmenin, kadere razı olmanın, mücadele etmeden boyun eğişin güzelliğini, -asilliğini demeliyim belki- taşıyor. 

Üç arkadaşın okul sıralarına dayanan arkadaşlıklarıyla   başlıyor hikâye. Sıradan bir okul değil burası. Bir donör okulu. Çocuklar günü geldiğinde organlarını bağışlamak için yaşatılıyorlar. Ruhları olup olmadıkları anlaşılsın diye onlara sanat eğitimi de veriliyor. Gün gelip büyüyorlar. Sorgulamadan bir olgunlaşma bu. Aşk karışıyor işin içine. Aşkın olduğu yerde "ihanet" olmaz mı hiç?! O da var elbet. İnsan'a dair her şey, bu "insan olmayan"çocuklar için de geçerli aslında. Tüm bunlar tek bir kapta toplandığında acıklı olmayan ama on numara hüzünlü bir film çıkıyor ortaya.

Never Let Me Go,
  • Adını bir şarkıdan aldığını biliyorum.
  • Aşka inandığını da.
  • İnsana umut bağlayıp, yardım elini açtğını da.
  • Ama sen de şunu bil, iyiler sadece filmlerde kazanır.

7 yorum:

T. dedi ki...

The island diye bir film vardı 2005 yapımı, hikaye buna benziyordu. Donör olarak kullanılacak bireyler bir üste tutulup,ada denilen yere gittiğinizde tamamen özgür ve mutlu olacaksınız ama seçilmeniz gerek diye kandırılıyordu.
Seçilmeleri organlarına ihtiyaç duyulduğu anlamına geliyordu ama hiçbiri bilmiyordu.


Biraz uzun oldu ama yazını okuyunca bu film aklıma geldi :)

nosta dedi ki...

Eveet! İzlerken benim de aklıma geldi. Ama o filmde bir kaçış vardı, bi merak vardı. Kaderi değiştirme isteği. Never Let Me Go'da bunlar. Galiba bunun için farklı.

T. dedi ki...

En kısa zamanda izleyip, karşılaştıracağım. Meraklandım şimdi.

nosta dedi ki...

Yazacaklarını bekliyorum, merakla..
Bakalım sen bunu da beğenicek misin yoksa The Island mı ağır basıcak?!

beenmaya dedi ki...

seyredilesi bir film anladığım kadarıyla hatta seyredilmeli...

yasak bölge-9 adlı bilim kurgu filmi geldi aklıma ben de onu pek sevmiştim. bir uzaylı, bir bilim kurgu filmi değil de gayet insani bir film olarak...

T. dedi ki...

Senin yazdığına göre bu filmde daha çok duygu var, muhtemelen bunu daha çok beğeneceğim bende.(sana güvendim :))
En kısa zamanda hem bloğumda hemde burada açıklayacağım fikirlerimi. (bkz. kendini çok önemli hissetmek.)Ama finallerim o kadar meşgul ediyor ki kafamı. Her ne kadar çalışmasam da beynimde olması bile yetiyor :( Dertlerimi de döktüğüme göre biyoteknoloji beni bekler :(

nosta dedi ki...

@beenmaya,

Hatırladım Yasak Bölge 9'u. Ahh be, onu da çok sevmiştim. Nasıl insani, nasıl hüzünlüydü o da. Bilimkurgu deyince benim aklıma hep robotlu, mekanik şeyler geliyor. Böyle Yasak Bölge gibi, Never Let Me Go gibi -hüzünlü, bilimli kurgulu- filmleri daha çok seviyorum!

@T.

Final kafasını bilirim. Ders çalışamamanın verdiği o tuhaf vicdan azabını da. Ne saçma bir histir o?! (: Hem çalışmadığın için üzülürsün, hem çalışmazsın! Hadi çalış dersini de, izle, sonra da yaz.. Meraklandırma bizi!

Related Posts with Thumbnails