12 Haziran 2009 Cuma

harikalar diyarı'nda kaybolan adam: lewis carroll


Hepimiz masallara inanmak isteriz değil mi? Bizler; eski ve yenidünya insanları, büyük ve küçük insanlar. Hangimiz sıradan hayatımızın düzlüğünde, ayaklarımızın ucunda kocaman ve ışıltılı bir kapı açılsa bunu reddetmeyi aklından bile geçirmeden minik bir adım atma cesaretine sahip ki... “Cesur olmak” elbette biz büyükler için çok daha zor. Ama ya çocuklar... Masalları uykunun başlangıcı, rüyaya atılan ilk adım olarak algılayan, anlayan, “sanan” çocuklar böyle mi?

Masal dinleyen bir çocuğun gözlerine bakmayı deneyin. O olağanüstü parlaklığı, bizlerin çoktan kaybettiği “ya sonra neler olacak?” merakını, cümle bitip sona gelindiğinde o iç burkan yutkunmayı göreceksiniz. Eşsiz hayal gücünün gerçek dünyanın karanlığına yenildiği o yazık an!

Ve çocuklara masal anlatma telaşıyla yola çıkan bir adam; Charles Ludwidge Dodgson. Tanıdığımız ismiyle, Lewis Carroll. Gerçek dünyanın o katı ve değişmez hakikatinden sıyrılmaya çalışan bir deha –kimilerine göre bir deli belki-. Hastalıklı bir matematikçi, delice tutkuları olan bir fotoğrafçı, saf yanı hala canlı bir papaz, anagram ustası bir mantıkçı, sınırları zorlayan masalların yaratıcısı, yazar ve şair.

Alice Harikalar Diyarında’yı yazacak olan kalemin sahibi dünyaya geldiğinde yıl 1832’ydi. İngiltere’nin Daresbury kasabasında bir din adamının çocuğu olarak açtı dünyaya gözlerini, üç kardeşin en büyüğüydü. Rahip ya da asker olmak Carrell Ailesinde tarihi bir gelenekti sanki. Ve bu geleneksel işten şaşmayarak Lewis Carroll’da rahip olması için yetiştirildi. Fakat 20’li yaşlarının ortalarında din eğitimini yarıda bırakarak matematiğe ve edebiyata yöneldi. Bu değişim sadece seçeceği meslekte değildi üstelik işini ve adını da değiştirmeyi koymuştu kafasına. Ve yeni ismini Latinceden devşirilmiş bir yolla, bir kelime oyunuyla bulmuştu.

lutwidge > ludovicus > lewis
charles > carolus > carroll

Rahip olamayacak kadar çok bağlıydı dünyevî zevklere belki, belki de tanrı’yla anlaştığından çok daha iyi anlaşıyordu, rakamlarla, paradokslarla, sözcüklerle. Gördüğü ve başa çıkabildiği her şeyle tanrıdan daha iyiydi arası. Gençti, başarılıydı ve yalnızdı. Ve Lewis Carroll olarak ilk şiirini yayınladığında sadece 23’ündeydi.

Çok küçük yaşlarda başlamıştı hikâye ve şiir yazmaya. Çünkü yazarken rahat olurdu insan. Özgürce, dilediğince, sicim gibi uzayan satırlarla ve her şeyden önemlisi “kolayca” anlatabilirdi hissettiklerini. İnsan, yazarken kekelemezdi ki... Kendisinde başa çıkamadığı tek kusurdu bu. Bir türlü tek nefeste anlatamıyordu istediklerini. Uzun yıllar bu yüzden hep uzak durdu insanlardan. En sonunda kekeme ama işe yarar bir roman kahramanı yaptı kendini. Dodgson, kekeme olarak söylendiğinde “dodo” diye dile geliyordu, o da kendi adından bir kuş yarattı sonunda. Alice’in hikâyelerinin içinde, ona yol gösteren, yardım eden kekeme kuş yazarın ta kendisiydi aslında.

Ve 1861 yılında Oxford Koleji'nden dereceyle mezun oldu, ardından matematik alanında doçentlik unvanı aldı. Eğer hayatımızda “kırılma noktası” dedikleri şey varsa, Lewis Carroll için bu Christ Church Collage’de çalışmaya başladığı andı. Okul müdürünün kızı, harikalar diyarının kahramanı Alice Liddle ile ilk kez burada tanıştı.
Okulun bahçesinde, tahta bir sandalye de yerden yüksekte kalan ayaklarını sallayarak oturan ve gözlerini yere dikmiş bir kız vardı. Ve efsane o ki; bu küçük kızın dalgın bakışlarından ilham alan Carroll, Harikalar Diyarı’na böyle adım attı. Başka bir efsaneye göre, Lewis çocukların fotoğraflarını çekmekten büyük keyif alan bir adamdı. Ve onların fotoğraflarında masum birkaç kare yakalayabilmek için yarattı Harikalar Diyarı’nı. Çocuklara olmayan ülkeler anlatıyor ve onları beyaz bir tavşan vasıtasıyla yolculuğa davet ediyordu. Masalları dinleyen çocuklarsa, dalgın bakışlarla bakıyorlardı deklanşörün ardındaki yüze.

21.yy’da bizler, bu kitabın yazılış amacının ne olduğunu asla bilemeyeceğiz. Tıpkı Lewis Carroll’un günlüklerinde kendine neden “günahkâr” dediğini bilemediğimiz gibi.

İlk kez 1865 yılında yayımlandı bu giz dolu hikâye. İlk cümlesinde Alice’in dediği gibi, “Resimsiz, konuşmasız bir kitap neye yarardı ki?” işte bu yüzden iki bin adet yapılan ilk baskıyı dönemin ünlü ressamlarından biri resimlemişti. Fakat daha sonra ressamın ricası üzerine bu ilk baskı rafa kaldırıldı. Bu basımdan elimize yalnızca yirmi bir tane ulaşması bu ilk baskıyı 19.yy’ın en az bulunan kitapları arasına soktu. 1866 yılında yapılan yeni baskı ise kısa zamanda tükendi. Alice Harikalar Diyarında’yı ilk okuyanlar arasında Kraliçe Viktorya ve Oscar Wilde da bulunuyordu.

İçten içe beklediği ama ummadığı büyük bir başarı yakalayan Carroll, Alice’in maceralarının ikincisini kaleme aldı ve Harikalar Diyarı’nın devamı niteliğinde olan yeni bir sihirli hikâye yarattı: Alice Aynanın İçinde. Bir matematikçinin küçük bir kıza matematiği, sayıları, rakamları sevdirmek için yazmaya başladığı bu eser, eğer Alice Liddell ısrar etmeseydi gizli saklı kalacaktı. Bizler, yani Harikalar Diyarı’na sadece dışardan bakanlar tarafından okunup sevilemeyecekti. İç içe geçmiş aynalar arasında, tıpkı öykünün kendisi gibi sonsuzluğa doğru uzayıp gidecek ama yine de bilinmez kalacaktı.

İlk basımın ardından bir buçuk asır geçmiş olmasına rağmen, “varolmayan ülke” varlığını korumaya ve ardında bıraktığı cevapsız sorularla on binlerce okurunun kafasında soru işaretleri yaratmaya devam etti. Kimi zaman insanları beyazperdeye mıhlayan, gişe rekorları kıran bir filmde gösterdi kendini. The Matrix’de “follow the white rabbit”i hatırlayın, kimi zaman da, milyonlarca insanın hayranlığını kazanmış müzik gruplarının notalara döktüğü sözlere ilham kaynağı oldu. The Beatles’ın “Lucy in the Sky with Diamonds”ı yahut Travis’in “Humpty Dumpty Love Song”unda olduğu gibi.

Öldüğünde İngiltere’nin en ünlü ve en sevilen çocuk kitabının yazarı olan Lewis Carroll’ın iç dünyasını anlamak, yarattığı diyara adım atmasını sağlayan magic mushroom’u kavramak, bitmek tükenmek bilmez baş ağrılarına şifa niyetine ne kullandığını bilmek, bazılarının dediği gibi otuz iki yaşındayken on bir yaşındaki Alice’e evlenme teklif etmiş olabileceğinin doğruluna inanmak, neden sadece çocukların yanında kekelemediğini tahmin etmek gerçekten de çok zor. Ve belki de imkânsız. 1853 yılından 1863 yılına kadar kayıp olan günlüklerinden gün yüzüne çıkanlarının bazılarında kendisini tanımlamak için dediği gibi ya bir “günahkâr”dı ya da klasikleşmiş bir masal olan Peter Pan’ın yazarı James Berrie gibi sadece çocuklarda bulabiliyordu o eşsiz huzuru, sakinliği ve saflığı. Ancak bir çocuğun yanındayken temize çekebiliyordu içini, ancak öyle anlatabiliyordu kendini.

Harikalar diyarı’nı yaratmasına her ne sebep olduysa, biz bunu bilemesek bile, yeryüzündeki tüm çocukların büyülü bir gerçekliğe inanmasını sağladı o. İki kere ikinin dört etmediği, yemeklerin içinden kıl çıkmadığı, var olmanın sanıldığı kadar sancılı olmadığı, zamanın durduğu ( Alice, Şapkacı ve Mart Tavşanı’nın beş çayını hatırlayın), iskambil kâğıtları ve hayvanların konuşmayı ve gülmeyi becerebildiği bir masal yarattı...
Bu yazının sonuna geldiyseniz tüm önyargılarınızdan sıyrılıp şimdi okuduklarınızı hayal edin lütfen:
Günün birinde bir adam; sizi de dünyanızın tüm karanlıklarından alıkoysa, yorgunluklarınızı ve uykunuzu ödünç alsa, içinizdeki “merak” fitilini beyaz bir tavşanın “Eyvah, eyvah! Çok gecikiyorum!” cümlesiyle ateşlese... Kısa bir anlığına bile olsa siz de o beyaz tavşan gibi bir şeylere geç kaldığınızı düşünmez misiniz?. Kırmızı gözlü, şık kıyafetli o beyaz tavşanın ardı sıra yakalama fırsatı bulduğunuz yeni hayatınızın bilinmezliğine ilk adımınızı atmaz mıydınız?
Tıpkı bir çocuk gibi masallara inansaydınız; belirsizlik, tanımsızlık, harika ülkenin tekinsizliği ya da en basitinden konuşan bir tavşan sizi peşinden koşmaya davet etmez miydi?

Meraklarından ve şaşkınlıklarından sıyrılmış büyük bir adam olarak takipsizlik kararı mı alırdınız? Yoksa gözlerinizi, hislerinizi ve güm güm çarpan kalbinizi de yanınıza alarak iz sürmeye, büyüyüp küçülmeye, iç geçirmeye dair bir hikâyeye kahraman mı olurdunuz?

Sizin de kafanız birazcık karıştı değil mi?

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails