1 Aralık 2010 Çarşamba

Meğer Sır Duruyormuş Gözümüzün Önünde

Tüm aile bireylerinden, dostlardan, eski sevgililerden, ilk aşktan, yılbaşlarından, açılmaya korkulan hediye paketlerinden, O’na giderken uçsun istediğiniz dolmuştan / otobüsten, zevkle, balla, ekmeğe sürülen çikolatayla yaptığınız kahvaltılardan ve dahi sadece ekmekten, iç muhasebelerinden, acı kahvelerden, akşamdan kalma baş ağrısından, tıka basa izmarit dolu kültablalarından, yazılan bir şiirden, altı çizili bir kitap cümlesinden, renkli sahifelere yazılmış mektuplardan, vicdan azablarından, siz olduğunuza bir türlü inan(a)madığınız eski fotoğraflardan, dağınık masadan, alınmış ama gönderilmemiş kartpostallardan, canınızın dondurma çektiği bir anda kutunun içinden çıkan patlıcan kızartmasından, anne gözyaşlarından, baba suskunluklarından, yerli yersiz biten kalem uçlarından, ruhunuza bir sakız gibi yapışan düşkırıklıklarından, çok daha fazlasını öğretmiştir yukarıda duran resim bana.

Küçüklüğümün sağlık ocaklarında, doktor tatsız tuzsuz o tahta parçasını dilime değdirirken, ben “aaaaa!” diye sonsuz bir bağırış içinde ama yine de bir şifa umuduyla sabrederken, bir anneme bir bu resme bakardım. Annem “birazcık daha dayan” der gibi yüzüme bakardı. Ondan yüz bulamayınca bembeyaz duvarın üzerinde kara bir leke gibi duran bu kadına bakardım. O da bana bakardı. Annem gibi, “dayan” der gibi bakmazdı ama. “SUS!” derdi bana. Gözleriyle, elleriyle, kıyafetiyle “sus!” derdi. Susardım ben de. Hem de çok susardım. Gören bir daha konuşamayacağım sanırdı.

Vakti zamanında anlayamadığım bu sır, nedendir bilmem bugün düğüm oldu boğazımda, hatırlattı kendini bana. Meğerse kimsenin bana o yaşta söylemeyi akıl edemediği bu “sır”, bu “sus” ne mühimmiş.

Şimdi, var gücümle -ama susarak- şunu anlamaya çalışıyorum. Sus'mak bu kadar mühim bir hadise ise neden bunca çileye katlanıp konuşmayı öğrettik o yazık çocuklara. Bu, sevinçle elinize aldınığınız, okumaya başlayacağınız bir kitabın daha ilk sayfasındayken rızanız olmadan sizden alınması gibi. Sözcüğe varacak ilk hece dudaklarımdan çıktığında ağzıma "şak" diye inmeyen o tokat, durup durup her fırsatta yüzüme iniyor şimdi.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails