24 Temmuz 2010 Cumartesi

kadın yazarlar -hayır, hayır- bu bir erkek işi olmalı

bir kadın, kadınsı özelliklerini terketmeden iyi bir yazar olamaz -mı? aslında edebiyatla uğraşan bir kadın aşk ilişkileri haricinde birşey yazabilir mi? ya da söz konusu alan felsefeyse eğer, hümanist çizginin dışına çıkabildiği anlara rastlamak olası mıdır?

tüm bu sorular epeyce tartışılmış olsa gerek. aslında kadınca yazılan şeylerin çoğunlukla bayağı gelmesinin kökenlerinde güç mücadelelerini bulmak mümkün gibi; yani,kişinin kendi yaşam döngüsünde başından geçenler, bastırdıkları ve en nihayetinde nevrozlar. erkekler, belki daha güçlü biyolojileri, belki de zihinsel barbarlıkları (ilkellikleri) nedeniyle bu kısır döngüleri kolaylıkla kırabiliyorken, kadınlarda ise sonu gelmez kısır döngülere ve nevrotik kişiliğe dönüşüyor bu durum. ve elbette kadın fizyonomisi, salgılanan hormonlar vs. etkileri de oldukça önemli olsa gerek.

"kişi nevrozlarıyla yazamaz" der deleuze ya da "insanca" = "kadınca" olandan bahseder nietzsche. işte tüm bu güçsüzlük durumudur ki kadınların yazdıklarını çekilmez kılar ve aslında kişiyi hastalıkl bir duruma sürüklemekten başka bir işe yaramaz. kim bilir, belki de sırf bu yüzden yazıyorlar da olabilir, nevrozlarını paylaşarak sağaltıma ulaşmak için yani. böyle bir durumda ise ortaya çıkan yapıt, kişinin yaşam alanını genişletmekten ziyade onu da hastalıklı bir duruma çekmekle eşdeğerdir bence.

oysa kadın, feminen duygularından arınmayı başarabildiğinde ortaya çıkan yapıtlar evrensel bir niteliğe ulaşabiliyor- pek tabidir ki edebiyatta woolf, sand ya da felsefe de arendt bunun örnekleridir- dikkat çekici nokta bu kadınların fizyonomilerinde ki değişiklitir; woolf'un çirkinliği, arendt'in kısacık saçları ya da g. sand'ın erkek kıyafetleri giymesi... bana göre kadına ait olan pek çok şeyi törpüleyip, "erkekçe" düşünmeyi kazanabilmiş olmalarındandır bu yapıtları evrensel kılan.

son birşey daha; kadınların mistisizme olan ilgisi ya da bilime karşı olan ilgisizlikleri- tüm bunlar güç ilişkileri bağlamında tartışılabilecek konulardır. güçsüz olanın "yeraltındaki labirentler" aracılığıyla (çoğu zaman kadınlarda ki ince hesaplılık ya da kin gütme, öç alma duyguları) ya da adı tanrı ya da erkek olsun, daha güçlü bir odağa bağlanıp kendilerinden kurtulma arayışları..

kadın edebiyatçı ya da filozofun niteliği sorunu tamamen fizyonomik ve psikolojik süreçlerle ilinti olsa gerek ve sanırım feminen olandan bir kopuş gerektirdiği için de bu niteliği bulmak epeyce zor.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails