20 Ocak 2011 Perşembe

Sunset Park


Birbirinden bağımsız dört farklı karakter. Mücadeleler, pişmanlıklar, hatalar, çaresizlik içinde debelenmeler, anlatmaya utanılan geçmiş. Bu kadar naif anlatılabiliniyormuş meğer. İşte ben buna Auster mucizesi diyorum  ey okur! Ama bilmiyor, kimseler anlamıyor benim bu pır pır eden kalbimin zavallı heyecanını!

Bu dört karakterin buluşma noktası Sunset Park'ın sokağında, yüzyıllık bir mezarlığın karşısında, kira vermeden, bir işgalci gibi yaşadıkları o döküntü ev.

Savaş sonrası erkeklerde oluşan davranış bozuklukları üzerine tez yazan, diğer yandan para kazanmak için yazar haklarını savunan bir vakıfta yarı zamanlı çalışan Alice, geçmişiyle barışamayan ve kendini "tam" bir kadın gibi hissedemeyen, sadece resim çizerken özgürleşen Ellen, koca cüsseli, asi ruhlu sır küpü, müzik adamı Bing, geçmişiyle hesaplaştığında suçlu olduğuna karar veren ve kendini yıllarca sürecek kimsesiz / ailesiz bir hayata mahkum eden Miles. Bu dört karakterin tek bir noktası vardır: William Wyler imzalı o hüzünlü film, The Best Years Of Our Lives

Sadece bu karakterler değil elbet Auster'ın anlattığı. Aileler, yazarlar, amerikan rüyasına inanıp yitip gidenler, tiyatro sahneleri, yayıncılık dünyası, mutsuz evlilikler, ölen çocuklar ve kaybedilen sevgililer.

Salman Rushdie'ye de samimi bir selam göndermiş ki, onun yeri apayrı.
"Dünyanın öteki ucundaki ülkenin başındaki sakallı, eğer ingilizin kitabına karşıysa, yapacağı tek şey kitabı okumayı bırakıp bir yere kaldırmak ve sonra da unutmaktı. Bir insanı roman yazdı diye, hayalî bir dünyada geçen hayalî bir hikâye yazdı diye, öldürmekle tehdit etmek Alice'in o güne kadar duyduğu en aptalca şeydi."

Auster'ın elinden çıkma yeni bir romanı beklemenin ve yenisini yazana dek -aslında hiç eskimeyen- eskilerle avunmanın zamanıdır şimdi!

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails